Paloceras

Paloceras

Yükselen Yıldız

Gözlük modasında işlevden çok yaratıcı estetiği öne çıkaran bağımsız Paloceras, tasarım ve üretim tekniklerindeki çarpıcı inovasyonlarıyla tüm dikkatleri üzerine çekmeye başladı.

Yükselen gözlük markası Paloceras, kurulduğu 2022 yılı itibarıyla sessiz ama kararlı adımlarla global moda haritasında kendine yer edinmeye başlıyor. Geçtiğimiz ay Paloceras adına New York lansmanı önemli bir dönüm noktası oldu. Markanın büyük dikkat çeken ve çok beğenilen Pebble koleksiyonuna eklenen iki yeni formu, tüm ürün yelpazesindeki çarpıcı yeni renkleri ve kombinasyonları bir araya getiren görkemli lansman, markanın global gözlük modasındaki yerini sağlamlaştırdı. Paloceras’ın Ortak Kurucuları Mika Matikainen (Kreatif Direktör) ve Alexis Perron-Corriveau (Tasarım Direktörü) ile markanın kuruluşu, özgün tasarım yaklaşımı arkasındaki inovasyon arayışı ve yenilikleri hakkında yapılan röportajı beğenilerinize sunuyoruz.

Paloceras’tan önce ne üzerinde çalışıyordunuz?
Alexis: Montreal’de büyüdüm ve kariyerime marangozlukla başladım. Özel mobilyalar ve mimari parçalar tasarlıyordum. Bu deneyim beni, Montreal’de üniversitede ürün tasarımı okumaya yöneltti. Yerel olarak çalıştıktan sonra Kanada’nın dışına bakma ihtiyacı hissettim ve İsviçre’nin Lozan kentindeki ECAL’de Design for Luxury & Craftsmanship (Lüks ve Zanaatkarlık için Tasarım) Yüksek Lisans programına başvurdum. Mika ile orada tanıştık. İkimiz de bu programı tamamladık ve Paloceras böylece şekillenmeye başladı.

Mika: Benim geçmişim ise dijital tasarım üzerinedir. Finlandiya’da bir reklam ajansında sanat yönetmeni olarak, ardından teknoloji firmalarında çoğunlukla dijital ürün tasarımı alanında çalıştım. Yıllarca dijital ortamlarda çalıştıktan sonra daha fiziksel bir şey yapma isteği duydum. Covid karantinası sırasında Londra’da yaşarken tasarımcı bir arkadaşla yürüyüşe çıktığımızda olası gelecekten konuşurken ECAL’den bahsettik. Başvurdum, kabul edildim ve bu karar her şeyi değiştirdi. Alexis’le orada tanıştık. Ben dijitalden gelip dokunsallık arıyordum, o ise zanaattan gelip dijitale ilgi duyuyordu. Yeteneklerimiz birbirini tamamlıyordu ve birlikte bir şeyler denemenin mantıklı olacağını hissettik. Programın sonuna doğru Alexis tezinde güneş gözlüklerini araştırmaya başladı. Prototiplemelere giriştik ve sonunda gözlük tasarlamaya karar verdik. Bu alanın ne kadar karmaşık olduğunu o zaman henüz bilmiyorduk.

Paloceras ismini nasıl buldunuz ve marka nasıl oluştu?
Mika: Birlikte bir şey yapmaya karar verdikten sonra bir isme ihtiyacımız vardı. O sırada hala İsviçre’de yaşıyordum. Bir gün parkta yürürken kelebekler gördüm ve Latince kelebek demek olan Rhopalocera’yı düşündüm. “Rho” kısmını attım, sonuna bir “s” ekledim ve uygunlukları kontrol ettim. Şaşırtıcı şekilde domain’ler, sosyal medya hesapları da dahil olmak üzere hiçbir yerde kullanılmamıştı. Hemen Alexis’i aradım.

Alexis: Lozan’da küçük bir Afrika kafesinde buluştuk ve karar verdik. İsmi oracıkta tescilledik. Henüz Pebble koleksiyonunu bile düşünmemiştik.

Pebble koleksiyonu moda çevrelerinde hızla ilgi gördü. Bu ilgiyi ön görmüş müydünüz?
Mika: Gözlüğü, işlevsel bir nesne olarak değil, duygusal ve estetik bir etki aracı olarak ele almak istedik. Bu kategori genellikle kendine teknik ya da optik bir pencereden bakıyor. Biz ise modanın perspektifinden bakarsak ne olur, onu görmek istedik. Ben her zaman tasarım, teknoloji ve iş dünyasının kesişim noktasıyla ilgilendim. Sadece bir alanda kalmak bana yeterli gelmezdi. Gözlükte yeni bir şey tasarlamaktan fazlası vardı; daha geniş bir yaratıcı ekosistem inşa etmek gerekiyordu. Şimdi Londra’daki atölyemizde sanatçılarla birlikte özel tasarımlar yapıyoruz. Bu işbirlikleri, Paloceras çatısı altında farklı yaratıcı vizyonların da yer bulmasını sağlıyor. Böylece marka sadece bir ürün değil, aynı zamanda bir platform oluyor.

Alexis: Pebble koleksiyonu başta yaratıcı bir deneydi ama insanlarla bağ kurma amacı da hep vardı. Yüksek lisans tezim güneş gözlükleri ve onların kültürel anlamları üzerindeydi. Gözlük dünyasında pek çok “bekçi” olduğunu fark ettim. Bağımsız marka sayısı az ve bu sektöre adım atmak ise zorlu görünüyordu. Bu zorluk bizi daha da motive etti.

Yepyeni bir asetat estetiği geliştirdiniz. Süreçten ve üretimini nerede yaptığınızdan söz eder misiniz?
Alexis: Uzun bir süreçti. Çoğu tasarımın birbirine benzediği bu kategoride, tanıdık gelmeyen bir şey yapmak istedik. Gözlük tasarımını baştan icat ettiğimizi iddia etmiyoruz ama Paloceras’a özgü, hemen tanınan formlar yaratmak istedik. Asetatla denemeler yaptık, fizik yazılımları ve dijital araçlarla alışılmadık formlar araştırdık. Böylece şişirilmiş (inflated) form fikrine ulaştık. İtalya ve Fransa’daki üreticilere ulaştık ama bu formları üretmeye uygun teknoloji mevcut değildi. Gerçek uzmanlık Shenzhen’deydi, bu yüzden kaynağa yani Çin’e gittik. Shenzhen’de aradığımız teknik kapasiteye sahip küçük, yetenekli bir ekip bulduk. Onların kullandığı kalıplama tekniği, enjeksiyon kalıplamaya benziyor ama asetat için özel olarak uyarlanmış. O dönemde bu teknik Avrupa’da mevcut değildi, hala da pek yaygın değil. Bahsettiğim kalıplama süreci, geleneksel asetat üretiminden farklı makineler ve beceriler gerektiriyor. Tasarım niyeti ile teknik uygulamanın bu birleşimi, sınırları zorlamamıza olanak sağladı. Shenzhen’deki ekibi birçok kez ziyaret ettim. Üretimi yerinde görmek, çalışma koşullarını anlamak ve bizim standartlarımızla uyumlu olduklarından emin olmak bizim için çok önemliydi. Oradaki işbirliğimiz konusunda şeffafız çünkü gerçekten mükemmel bir iş çıkarıyorlar.

New York lansmanınızla Pebble serinize eklenen VX Aviator ve DX Diamond’ı tanıttınız. Özelliklerinden bahseder misiniz?
Mika: Pebble koleksiyonu bir kare ve bir yuvarlak formla başlamıştı. Elbette bu yeterli olmayacaktı. Biz aviator ve cat-eye gibi popüler formları kendi dilimizle yeniden yorumlamak istedik. Renk bu yılki evrimimizde çok büyük rol oynadı. Siyah ve kaplumbağa kabuğu gibi klasiklerin ötesinde, kendi deneyimlerimize dayalı çift laminasyonlar ve yoğun tonlar sunmak istedik. Bazılarını Mazzucchelli’nin özel laminatlarıyla, bazılarını ise farklı manyetik renkleri karıştırarak kendimiz geliştirdik. Bu yenilikler Pebble koleksiyonu için büyük bir sıçrama oldu.

Alexis: Heykel yapmakla takılabilir bir şey yapmak arasında hassas bir denge var. Bu gerilim bizi besliyor. VX Aviator cesur ve tanınabilir formuyla öne çıkıyor. DX Diamond ise daha açılı, daha sert bir karaktere sahip. Cat-eye’a gönderme yapıyor ama daha nötr. Tasarımlar herkes için olsun istiyoruz, bu yüzden tamamen feminen bir siluetten kaçındık. Bu yeni formlar, insanların bizden beklediği çeşitliliğe, yeni form arayışına ve renklere de cevap veriyor.

Portekiz ve Finlandiya arasında çalışıyorsunuz. Bu ikili sistem sizin için nasıl işliyor?
Mika: Şu anda ekibimizin çoğu Finlandiya’da. Alexis ise hala prototiplemenin büyük kısmının yapıldığı ve tasarım stüdyomuzun yer aldığı Lizbon’da. Aldığımız verimden ve tempomuzdan memnunuz.

Alexis: Markanın ilk evi Portekiz’di. İlk yıl her şey dijital olarak Lizbon’da geliştirildi. Mika ailevi nedenlerle Finlandiya’ya döndüğünde yeni bir düzen kurduk ve ikimiz için de işleyen ve işe yarayan bir ritim bulduk.

Paloceras için sıradaki hedefiniz nedir? Yeni sürprizler beklemeli miyiz?
Mika: İlk optik koleksiyonumuzu tanıtmaya hazırlanıyoruz.

Alexis: Geliştirme süreci zaten başladı. Koleksiyonu önümüzdeki Eylül ayında Silmo Paris fuarında sunmayı planlıyoruz. Perakende ortaklarımız için optik koleksiyonun çok önemli olduğunun bilincindeyiz. Bu yeni optik modellerimizi günlük kullanım için tasarlarken, güneş gözlüklerimizdeki yaratıcı yaklaşımımızı korumaya kararlıyız.

Kaynak: Eyestylist

Temmuz 2025

Design Eyewear Group

Design Eyewear Group

Tasarımda Cesaret

Güçlü kariyerine Face à Face ile başlayan DEG ortak Kreatif Direktörü Claire Ferreira “Gözlük tasarlarken milimetrenin onda biri bile ifadeyi şekillendirmede etkili oluyor. Bir çizginin en küçük kıvrımı bile bambaşka ifadeler ortaya çıkarabiliyor” diyor.

Profesyonel gözlük tasarımcılığına; Pascal Jaulent, Nadine Roth ve Alyson Magee tarafından Fransa merkezli olarak 1995 yılında kurulan Face à Face ile başlayan Claire Ferreira, bağımsız markanın 2015 itibarıyla Design Eyewear Group’a katılmasıyla birlikte günümüzde 15 yılı dolduran kariyerine DEG’nin ortak Kreatif Direktörü olarak devam ediyor. Design Eyewear Group’un en değerli tasarımcılarından biri olarak öne çıkan Claire Ferreira, her bir çerçevenin estetik, yenilik ve özgünlüğü harmanlayan benzersiz bir parçaya nasıl dönüştüğünü ikonik tasarımlarıyla gözler önüne seriyor. Design Eyewear Group’un ortak Kreatif Direktörü Claire Ferreira ile ilham kaynakları, kendine özgü yaratıcı yaklaşımı ve teknik kısıtlamaları fırsata nasıl dönüştürdüğü hakkında yapılan röportajı beğenilerinize sunuyoruz.

Merhaba Claire. Gözlük tasarımı yolculuğunuz nasıl başladı ve gelişti?
Tasarım alanına çok erken yöneldim; önce Uygulamalı Sanatlar alanında lise diploması aldım. Sonrasında École Boulle’den Yüksek Teknik Sertifikası, ardından Olivier de Serres’ten Uygulamalı Sanatlar Yüksek Diploması ile mezun oldum. Ardından Londra’daki Royal College of Art’ta ürün tasarımı alanında yüksek lisans yaptım. Böylece tasarıma iki farklı ama tamamlayıcı yaklaşımla bakma fırsatı buldum. Fransa’daki yaklaşımın sosyolojik ve kavramsal; İngiltere’dekinin ise daha sanatsal ve deneysel olduğunu fark ettim. Eğitimimden sonra profesyonel kariyerime Face à Face’te gözlük tasarımcısı olarak başladım ve on beş yıldır bu meslekteyim, markayla birlikte gelişiyorum. Bu süreçte bağımsız bir marka olan Face à Face, Design Eyewear Group’a katıldı. Bugün DEG dokuz marka geliştiriyor ve pazarlıyor; ben de bunlardan üçünün sanat yönetimini ortaklaşa yürütüyorum.

Yeni bir gözlük tasarımı üzerinde çalışırken karşılaştığınız başlıca zorluklar nelerdir?
Dört ana zorluk görüyorum. İlki, ‘zaten görülmüş’ olanlardan uzaklaşıp yenilik yaratma gerekliliği diyebilirim. İkincisi, tasarım hedeflerine ulaşmak için üreticilerin sınırlarını zorlayan teknik zorluklardır. Örneğin Face à Face markasında çok keskin açılarla çalışmayı seviyorum. Oysa teknik açıdan cilalama süreci tam tersine her şeyi yuvarlatmaya odaklanır. Dolayısıyla açılardaki keskinliği korumanın ya da geri kazandırmanın yollarını bulmamız gerekiyor. Üçüncü olarak, pazar zorluğu var. Markamız uluslararası odaklı olduğu için tarzımızın Dna’sını bedenler, renkler vb. unsurlarla birbirinden ayrışan pazarlara uyumlu olacak şekilde yansıtmamız gerekiyor. Son olarak, denge zorluğu var. Her koleksiyonda yeni bir konsept, sürpriz yaratan ve dikkat çeken bir gözlük formu yaratmak istiyoruz. Ancak bu formun dengeli olmasına, karikatürize değil, şık ve konforlu olmasına da özen gösteriyoruz.

Bu zorluklarla yüzleşmek tasarım sürecinizi nasıl etkiliyor?
Kesinlikle olumlu yönde etkiliyor çünkü bahsettiğim tüm bu kısıtlayıcı unsurlar, aynı zamanda yaratıcılık için fırsatlara dönüşüyor. Hatırlıyorum, yüksek lisans yaparken tamamen özgür tasarım yapmamız istendiğinde, bazen yaratıcılık tıkanabiliyordu çünkü çok fazla olasılık vardı. Kısıtlamalar, içinde çok çeşitli kişiliklerin ifade edilebileceği bir alan sunuyor. Gözlük tasarlarken, çizgi roman çizerken olduğu gibi, milimetrenin onda biri bile ifadeyi şekillendirmede etkili oluyor. Bir çizginin en küçük kıvrımı bile sert, dostça ya da cesur bir ifadeyi ortaya çıkarabiliyor.

Yeni bir koleksiyon tasarlarken ilham kaynaklarınız neler?
Ekip olarak iham kaynaklarımızın çok çeşitlilik gösterdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Paris’in kalbindeki showroom’umuz sayesinde galerilerden, müzelerden ya da sadece sokakta yürürken fikirler bulabiliyoruz. Çağdaş sanat ve modayı yakından takip ediyoruz. Moda Haftası gösterileri, Jardin des Tuileries’deki ‘Première Classe’ aksesuar fuarı ve Milan Tasarım Haftası bizim için vazgeçilmez etkinliklerdir. Ama ilham burada bitmiyor. İşimizi tutkuyla yaptığımız için optik dünyasının derinliklerine daldığımızda, fikirler her an ortaya çıkabiliyor.

Tasarlamış olmaktan en çok gurur duyduğunuz model hangisi ve bu modelin öne çıkan özellikleri neler?
Face à Face’in Sotsas modeliyle özel bir gurur duyuyorum çünkü efsanevi İtalyan tasarımcı Ettore Sottsass’ın çalışmalarından esinlendik. Bu modelde gözlük ve heykeli birleştirmek istedik, Sottsass’ın canlı renklerinden ve oyunbaz ifadesinden yararlandık. Modelin sap tasarımı, Sottsass’ın bir kanepe için kullandığı silindirik kol dayanağı prensibini yeniden yorumluyor. Bir silindirik şekli menteşeye bağlamak ve sap yapısına entegre etmek teknik açıdan büyük bir zorluktu. Estetik olarak da markanın ikonik modellerinden biri oldu. Hem şaşırtıcı hem de şık bir model; daha sonra konsepti daha rafine bir optik versiyona, Kyoto modeline uyarladık.

Herkese uygun bir gözlük tasarlamak mümkün mü sizce?
Bazı markalar evrensel beğeniye hitap eden gözlükler yaratmayı hedefliyor. Bir tasarımcı markasıyız ve kaçınılmaz olarak daha cesur seçimlerle risk alıyoruz; bu da ya gerçek bir sevgi ya da güçlü bir antipati uyandırabiliyor. Ancak daha geniş bir kitleye hitap edebilecek yenilikçi estetikler üzerinde çalışıyoruz. Bunun için ‘evrensel şablon’ diyebileceğimiz bir yaklaşımla, çoğu insana uyum sağlayabilecek oranlar ve çizgiler tasarlıyoruz.

Sizce ticari başarıdan öte, tasarımda başarıyı ne tanımlar?
Farklı bir alandan örnek verecek olursak, Eames sandalyelerini düşünebiliriz. Başarıları, nesneyi mükemmel bir şekilde kavramalarına dayanıyor. Bu durum da ikonik bir form ve ayırt edici bir estetik ortaya çıkarıyor. Başka bir deyişle benzerlerinden ayrışan estetik formla sağlanıp, işlevselliğin gücüyle birleşmeli de diyebiliriz.

Yeni bir gözlük seçerken neyin yakıştığını anlamak oldukça zordur. Bu konuda tavsiyeniz var mı?
Bir çerçevenin yakışıp yakışmadığını belirlemek için birçok unsur var ve bunların bazıları fazlasıyla kişiye özgüdür. Çerçeve yüz şeklinize uymalıdır. Verebileceğim en iyi tavsiyelerden biri, göz bebeğinin yatay olarak camın ortasına denk gelmesine dikkat edilmesi olabilir. Büyük bir yüzünüz varsa ve küçük gözlük istiyorsanız, yuvarlak formları öneririm. Kare ya da dikdörtgen çerçeveler ise yüz boyutuyla orantılı olmalıdır. İnce bir yüzünüz varsa, daha fazla özgürlük var. Büyük gözlükleri tercih ettiğinizde anında daha trend bir stile sahip oluyorsunuz. Her durumda, acele karar verilmemeli çünkü gözlüğün bir kostüm değil, bir ifade aracı olması gerektiğini düşünüyorum.

Design Eyewear Group, Danimarka, İngiltere ve Fransa’da çalışıyor. Her ülkenin tasarım hassasiyetlerinde belirgin farklar var mı?
Klişelere düşmeden söylemek gerekirse, gerçekten bölgesel hassasiyetler gözlemliyoruz. Üç tasarım ekibimizde de bu farklılıklar var. Danimarka’da işlev formu belirliyor; minimal, radikal bir tasarım felsefesi var. ‘Az çoktur’ yaklaşımı takip ediyoruz. Fransa’da yaklaşım daha Latin, daha cesur ve özgür. Konsepte ve hikaye anlatımına güçlü bir vurgu var. İngiltere’de ise nihai kullanıcının tarzı daha ön planda tutuluyor. Yeni formlar sokak modasından ilham alıyor

Ürün yelpazenizi oluştururken global müşteri profili size nasıl yön veriyor?
Amerika’da tüketiciler genelde klasik, dikdörtgen ya da kelebek formları tercih ediyor; daha risksiz, konvansiyonel ürünleri seçiyorlar. İspanyol, İtalyan ve Fransız müşteriler ise genelde daha uzun, daha kare ve daha renkli çerçeveler arıyor. Bu yüzden tüm modellerimiz iki form ve altı renkte sunuluyor. Bu çeşitli seçenekler, her tercihe birkaç alternatifle hitap etmemizi sağlıyor.

Kaynak: Parisee

Haziran 2025

Caroline Abram

Caroline Abram

Moda Ve Tasarımla Şekillenen Bir Yolculuk…

Kadınlara zarif ve neşeli stiller sunan Caroline Abram, gözlüğü görünümün ayrılmaz parçası haline getiren özgün çizgisiyle gönülleri fethediyor.

Caroline Abram hukuk ve ekonomi eğitimi aldıktan sonra, kariyerini moda ve tasarım alanında sürdürmeye karar verdi. Balmain, Celine ve Chloé gibi saygın moda evlerinde çalışarak moda dünyasında adım attıktan sonra gözlük tasarımına yöneldi. 2008 yılında kendi adını taşıyan gözlük markasını kurarak uzun yıllar kullanılabilecek, kaliteli ve modaya yön veren çerçeveler tasarlamaya odaklandı. Moda geçmişi ve gözlüklere duyduğu tutkuyla Caroline Abram, klasik zarafeti modern bir dokunuşla buluşturan özgün bir stil yarattı. Fransız tasarımcı Caroline Abram’ın zamansız ve sofistike çizgileriyle öne çıkan koleksiyonları, onun tasarıma bakışını ve ilham kaynaklarını birebir yansıtıyor. Dünyaca ünlü Fransız tasarımcı ile gözlük dünyasıyla nasıl tanıştığını, tasarıma olan tutkusunu ve koleksiyonlarını besleyen ilham kaynaklarını paylaştığı röportajı sunuyoruz.

Gözlük dünyasında doğup, büyüdünüz. Ailenizin izinden gitmek sizin için kaçınılmaz mıydı?
Pek öyle denemez doğrusu. Hatta ilk gençlik yıllarımda gözlükler bana pek bir şey ifade etmiyordu. Benim asıl tutkum çizimdi. Ama annem mutlaka bir diplomam olmasını istiyordu ve ben matematik, fizik ve teknik çizimde çok iyiydim. Bu yüzden diplomamı aldıktan sonra başka bir alana yöneleceğimi düşünüyordum. Sonra her şey doğal bir akışla gelişti. Annemin optik mağazasında çalışmaya başladım. Akşamları da seramik atölyelerine gidiyordum. Bu işin ne kadar zaman alıcı olduğunu biliyordum ve ömrüm boyunca yapmak isteyeceğimden henüz emin değildim.

Tasarım alanına yönelmenizi sağlayan şey neydi?
Bir şeyler yaratma ihtiyacındaydım. Aslında her şey tesadüfen gelişti. 18 yaşındayken bir yıl boyunca Senegal’de babamın yanında kaldım ve orada birine aşık oldum. Paris’te sıkışıp kalmamak için bir yol bulmam gerekiyordu. O dönem Senegal’de el işi boncuklar satan harika dükkanlar vardı. Gümüş boncuklar, Mauritius boncukları, ahşap boncuklar… Bu güzel boncuklarla annemin mağazasında satılacak zincirler yapma fikri geldi aklıma. Sevgilimi görmek için sahile gittiğimde, o çalışırken ben boncuk dizip zincirler hazırlıyordum. Paris’e döndüğümde, zincirleri mağazada sergiledim. Kendi gözlük markamı kurana kadar geçen sürede, koleksiyonları insanlar sevdiği ve hoşuma gittiği için hazırlıyordum, sanki sadece eğleniyordum. Ama zamanla, tam açıklayamadığım bir tutkuya sahip olduğumu fark ettim. Çizmeyi, boyamayı, renklerle çalışmayı çok seviyordum. Bu yüzden kendimi tasarım dünyasında bulmam son derece doğal oldu.

İlk gözlük koleksiyonunuzla birlikte büyük beğeni toplamayı başardınız. Bu koleksiyon için nasıl hazırlanmıştınız?
Başta koleksiyonuma hazır okuma gözlükleri ekleyip zincirlerle kombinlemeyi planlıyordum. Zincirlerim oldukça feminen bir havadaydı ve sadece kelebek formundaki modellerle uyumlu bir koleksiyon hazırlamıştım. Böyle bir pazar olduğunu biliyordum. Ama aslında tasarımlarımı ‘kadın gözlüğü’ olarak görüyordum. Hemen fark ettim ki çerçeveler kaş hizasında konumlandığında yüzü yukarı doğru kaldırıyor, adeta bir lifting etkisi yaratıyordu. Bu yüzden yüz hatlarını yukarı çeken, neşeli ve feminen gözlükler tasarlamaya karar verdim. Gençlerin bile bu tarzı hemen benimsediğini gördüm ve doğru bir yolda olduğumu anladım.

Kadınlara hitap etmek sizin için neden önemliydi? Caroline Abram gözlüklerini nasıl kadınlar takıyor?
Çünkü gözlüklerim benim dünyamın sembolü. Benim için gözlük ‘takı, makyaj ve mini bir yüz gerdirme’ anlamına geliyor. Kadınların genellikle biraz ‘hüzünlü’ gözlükler taktığını düşünüyordum. Onların allık ya da eyeliner sürer gibi gözlük takabilmesini istedim. Şık ama abartısız, güzel ama tuhaf görünmeyen bir tarz yakalamalarına destek olmak istedim. Farklı yönleriyle, görünümüyle ya da sadece kadınlığıyla oynamaktan keyif alan her kadın Caroline Abram takabilir. Yapı ile çok çalışıyorum. Gözlüklerim genellikle oldukça zariftirler. Görünmez değiller ama farklı yüzlere kolayca uyum sağlıyorlar. Gözlüğün kişiyle bütünleşmesini ve nedenini bile tam anlayamadan kadını daha güzel göstermesine odaklanıyorum. Tıpkı makyaj gibi… Makyajın ‘fazla’ durmasını sevmem. Gözlükte de aynı kural geçerli. Gözlüğü değil, gözlüğün ardındaki kadını görebilmelisiniz. Benim amacım tam da bu.

Kadınları yüceltme arzunuz neden bu kadar güçlü?
Bu tamamen bir tutku. Kişiliğimin bir parçası. Küçüklüğümden beri hep uyumu, bütünlüğü arardım. Hiçbir zaman bir trendi sadece moda olduğu için takip etmedim. Elbette hepimiz gibi günlük hayatta gördüğümüz imgelerden ben de bilinçsizce etkilenmişimdir ama tarzım hep bana aitti. Hem Stan Smith giyerim hem şık bir elbise; dar da severim bol da… Kısacası kadın olmanın tadını çıkarırım. Bu sebepledir ki 60’lı yıllara hep hayranlık duydum. Kadınlar adeta birer bebek gibiydi; saçlar özenli, elbiseler canlı renklerde… Hayat dolu.

Peki koleksiyonlarınızı tasarlarken ilhamınızı nereden alıyorsunuz?
İlhamım her zaman malzemeden ya da formdan gelir. Mesela nylon… Bu malzemeyi gördüğümde ona özel bir koleksiyon tasarlamak isterim. Renk paletimle malzemeyi ‘ısıtırım’, saplara yumuşak dalga formlu kıvrımlar vererek tasarıma feminenlik katarım, hafifliğini korumak için titanyum da eklerim. Genellikle malzemeyi yüceltecek şekilde çalışırım. Avustralya’daki bir konuşmamda ilk buluşma temalı bir örnek verdim. Makyaj yaparsınız, en güzel elbisenizi giyersiniz, çantanızı ve ayakkabınızı özenle seçersiniz. Ama masaya oturduğunuzda karşınızdaki adam bütün akşam sadece gözlüklerinizi görür! Herkes çok gülmüştü ama çok doğruydu. İşte bu bana ilham veriyor. Gözlüğümü takan bir kadının aynaya baktığında kendini beğendiğini gördüğüm her an, işte bu benim gerçek amacım dediğim an. Benim yapmak istediğim bu.

Çocuklara yönelik koleksiyon hazırlamaya nasıl karar verdiniz? Size bu ilhamı veren unsurlar neydi?
Kadınların gözlüklerimle kendilerini daha iyi hissetmesini sağlamayı umut ettiğim gibi bu durum çocuklar için de geçerli. Genellikle gözlük takma fikri çocukların moralini bozar, çünkü çoğu okulda alay konusu olurlar. Bu klasikleşmiş bir klişedir. Yetişkin koleksiyonuma oldukça yakın bir çocuk gözlüğü serisini tam da bu sebeple tasarladım. Amaç, çocukluk özelliklerini koruyarak yüzleri güzelleştirmekti. Bir keresinde Caroline Abram gözlüğü alan küçük bir kız çocuğu ile tanıştım, mutluluktan uçuyordu çünkü okula gittiğinde herkes gözlüğünü çok beğenmiş ve tıpkı onun gibi göz doktoruna gitmek istemişti. Sanki ona topuklu ayakkabı satmışım gibi mutluydu. İşte yaratmak istediğim etki tam olarak bu. Gözlük takan küçük kızlarla alay edilmemeli, çünkü zaten çok güzeller.

Dünyaca ünlü bir tasarım markasının sahibi olarak sıradaki hedefiniz nedir?
Büyüme fikri herkesi heyecanlandırır ama benim bir sonraki adım için özel bir planım yok, bu durumdan da memnunum. Yıllarca konfor alanımın dışında çalıştım; işi öğrenmek, her adımı dikkatle atmak gerekiyordu. Artık tek isteğim, insanların seveceği şeyler üretmeye devam etmek. Markayla bağ kuran insanlara karşı bir sorumluluğum var. İnsani ve ailevi tarafımı korumak istiyorum. Daha da büyümek gibi bir amacım yok.

Kaynak: Pret a Voir & Lunettes Originales

Mayıs 2025

Lapima

Lapima

Brezilya’nın İlk Lüks Gözlükleri

Özel üretim odaklı seçkin bir moda anlayışına sahip Lapima, tasarımlarının kıvrım ve hacimlerini milimetrik hesaplamalardan geçirerek, ışık ve gölge arasındaki mükemmel uyumu yakalıyor.

Gustavo ve Gisela Negrão Assis, Brezilya’nın benzersiz mekanlarını, soyut hislerini ve duyusal atmosferini en ince detaylarıyla yakalamaya odaklanıyor. Bu unsurları bir markanın şiirsel özüne dönüştürerek anlatıyorlar. Gisela, bale geçmişi ve pazarlama eğitimiyle zarafet ve hafifliği getirirken; işletme eğitimi almış, girişimci ruhuyla öne çıkan Gustavo, markanın diğer yarısını oluşturuyor. Hayatta ve işte birlikte olan çift, Brezilya’nın ilk lüks gözlük markası Lapima’yı 2016 yılında kurarak, kısa sürede önde gelen dergilerde yer bulup küresel çapta tanınır hale geldi. Lapima’yı şekillendiren yalnızca Gisela ve Gustavo’nun kişisel yolculuğu değil, aynı zamanda Brezilya’nın doğal ve mimari manzaraları, duyusal atmosferi, rüzgarı, yazı, kendine özgü ışığı, denizi ve köklü gelenekleri de markanın kimliğinde önemli bir rol oynuyor. Tüm bunlar, Gisela ve Gustavo’nun tutkularıyla birleşerek Lapima’yı son yılların en dikkat çekici ve güçlü markalarından biri haline getirdi. Lapima’nın Ortak Kurucusu Gisela Negrão Assis ile marka hakkında merak edilenlere dair yapılan röportajı sunuyoruz.

Merhaba Gisela. Öncelikle, Gustavo ile nasıl tanıştığınızdan bahseder misininiz? Nerelisiniz, kökeniniz nereye uzanıyor?
Gustavo ve ben 2002’den beri birlikteyiz. O dönemde Gustavo, birden fazla moda mağazasına sahip bir girişimciydi. İkimiz de Brezilya’nın São Paulo eyaletindeki Campinas şehrinde doğduk ve Campinas’ta tanıştık. Gustavo işletme eğitimi aldı, ben ise Almanya ve İsviçre’de üç yıl boyunca klasik bale eğitimi aldıktan sonra pazarlama okudum. Sekiz yıl boyunca birlikte olup iki çocuk sahibi olduktan sonra, 2010 yılında iş ortağı olduk. Ancak Lapima hayalini kurmaya başlamamız, birlikte başarılı bir dönem geçirdikten sonra, 2014 yılında gerçekleşti.

Lapima isminin anlamı nedir ve bu markanız için ismi seçmenizin sebebi neydi?
Gustavo ile en büyük oğlumuz Guga, iki yaşındayken Portekizce’de ‘orada yukarıda’ anlamına gelen Lá em cima kelimesini düzgün söyleyemiyor ve Lapima şeklinde telaffuz ediyordu. Bu kelimenin anlamını ve tınısını çok sevdik. Ayrıca, her dilde kolay okunup yazılabilmesi de bizim için önemliydi. Böylece markamız için mükemmel bir isim olduğunu düşündük.

Lapima zanaatkarlık geleneğini koruma ve yeniden canlandırmaya yönelik bağlılığını nasıl hayata geçiriyor?
Lapima’yı oluştururken, güneş gözlükleri için yeni bir estetik anlayışı yaratmayı hedefledik. Brezilya’nın ilk lüks gözlük markasını, kendi atölyemizde el işçiliğiyle üretmek istedik. Lapima’nın özünde, Brezilya’nın yaşam tarzını, özgün tasarımlarla ve üstün kaliteyle dünyaya yansıtma yatmaktadır. Markanın felsefesi, özel üretim odaklı bir moda anlayışına dayanıyor. Sipariş üzerine üretiyoruz, malzeme israf etmiyoruz ve stok biriktirmiyoruz. Lapima, yavaş bir tempoda çalışıyor. Her model elle tasarlanıyor, prototip haline getiriliyor ve titizlikle üretiliyor. Yeni bir koleksiyon geliştirme süreci bir yılı bulabiliyor. Müşterilerimizin, satın aldıkları her çerçevenin içine işlenen emeği ve sevgiyi hissettiğini biliyoruz. Yılda üç yüz gün güneş alan Campinas’taki atölyemiz çalışan 30 zanaatkarın-ki bunların 25’i kadın-kendilerini ait hissedebilecekleri, keyifle çalışabilecekleri ve benzersiz ürünler ürettiklerinden emin olabilecekleri bir ortam sağlamak bizim için paha biçilemez diyebilirim. İşimizi her gün daha da büyük bir tutkuyla yapmamızı sağlayan da çalışanlarımızla bir bütün oluşumuzdur.

Lapima koleksiyonları için tercih ettiğiniz materyaller nelerdir?
Lapima olarak, petrol bazlı asetat yerine pamuk bazlı asetat kullanan bir İtalyan asetat üreticisiyle çalışıyoruz. Camlarımız, Avrupa Birliği ve FDA sertifikalarına sahiptir. Menteşeler ise Almanya’da, aile işletmesi olan bir firma tarafından üretilmektedir. Ayrıca daha önce de belirttiğim gibi, haute couture çalışan bir modaevi benzeri hareket edip stok üretimi yapmıyor; talebe göre üretiyoruz ve Lapima’daki tüm çalışanlarımız Campinas şehrinin yerel topluluğundan geliyor.

Siz ve Gustavo, ilhamınızı Brezilya’dan olduğu kadar, kendi iç dünyanızdan da alıyorsunuz. Başka hangi unsurlar sizi etkiliyor?
Lapima, bizim yaşadığımız ve hissettiğimiz her şeyi yansıtıyor. Brezilya ve onun eşsiz atmosferi en büyük ilham kaynağımızdır. Doğası, renkleri, mimarisi ve tasarımcıları, üzerinde en çok durduğumuz unsurlar arasında yer alıyor. Kültürel olarak çok zengin bir ülkeyiz ve markamızla, dünyaya gördüğümüz güzellikleri sunuyoruz. Bunun yanında, ruh halimiz ve çevremizdeki duygusal atmosfer de tasarımlarımızı büyük ölçüde şekillendiriyor. Sanatsal ve özgün bir süreçte, ilham kaynağımızı önce kağıt üzerine elle çizerek başlıyoruz. Ardından, her ön yüzün kıvrımlarını ve hacimlerini milimetrik hesaplamalardan geçirerek, ışık ve gölge arasındaki mükemmel uyumu dengelemeye özen gösteriyoruz. Son olarak, bu ilhamı en iyi şekilde yansıtacak doğru tonu seçerek renkleri sürece dahil ediyoruz. Lapima’nın önünde daha pek çok yol var, keşfedilecek ve paylaşılacak çok şeyimiz olduğunu düşünüyoruz.

Lapima gözlüklerini tercih eden kullanıcılar nasıl bir profile sahip?
Lapima’yı 2016 yılında bir sanat galerisi ortamında tanıttık ve ne mutlu ki dünya çapındaki müşterilerimizin çoğu sanata, mimariye ve doğaya aynı tutkuyla bağlılar. Kendine güvenen, ne istediğini bilen ve bunu logolarla ifade etmeye ihtiyaç duymayan kadınlar, Lapima’yı en çok benimseyen grup arasında yer alıyor. Aynı zamanda, özgüveni yüksek erkekler de Lapima dünyasını keşfetmeye başladı. Özellikle X koleksiyonumuz uzun sapları ve geniş burun köprüleri ve heykelsi tasarımlarıyla, daha geniş yüz hatlarına sahip olan herkes için ideal bir seçenek sunuyor.

Kaynak: Eyebook

Nisan 2025

Einstoffen

Einstoffen

Avangart Zarafet

Bağımsız İsviçreli marka, çiçeklerin karmaşık çizgilerinden ve kıvrımlarından esinlenerek, benzersiz frezeleme tekniğini kullandı. Sonuç, muhteşem 2025 koleksiyonu Sopraterra…

Einstoffen, 2008 yılında Ramon ve Raphael Büsser ile Christian Gisler tarafından kurulan bağımsız İsviçreli gözlük markası olarak, ahşap ve taş gibi doğal malzemeler kullanmasının yanı sıra deney ve kombinasyona olan sevgisiyle tanınıyor. Einstoffen, çevresine dikkat eden ve hayattan keyif alan bağımsız fikirli bireyler için gözlük ve moda yaratıyor. Markanın ürünleri İsviçre’de tasarlanıyor ve bazen sıra dışı malzemeler veya abartılı detaylar içeren titiz bir süreç kullanılarak üretiliyor. Tutkuları ahşap veya taş gibi doğal malzemelere aittir. Elle işlenen bu malzemeler, organik ve sürdürülebilir Einstoffen görünümünün ana bileşenlerini oluşturuyor. Ancak marka, malzemelerin ötesinde daha çok deneysel tasarım arzusuyla tanımlanıyor. Çünkü marka, ancak alışılmadık olanla karşılaşıldığında yeni ve sınırları aşan tasarımların ortaya çıktığını savunuyor. Diğer premium markalar arasında bağımsız kalmayı felsefesinin temeline yerleştiren Einstoffen, 2025 yılına en yeni koleksiyonu Sopraterra ile merhaba diyor. Sopraterra koleksiyonunda ince işlenmiş frezeler ve birinci sınıf gözlük zincirleri dikkatleri çekiyor. Sizlere Einstoffen’in Kurucu Ortaklardan Ramon Studer ile titizlikle işlenmiş yeni çerçeveleri içeren Sopraterra koleksiyonu hakkında yapılan röportajı sunuyoruz.

Merhaba Ramon, yeni koleksiyonunuz için Sopraterra ismini seçtiniz. Sebebini öğrenebilir miyiz?
Doğaya ve özellikle yeryüzüne değer veren bir markayız. Felsefemizin temelinde çalışanlarımız, iş ortaklarımız ve toplum kadar dünya-doğa ile olan saygı odaklı bağımız da yer almaktadır. Yeni koleksiyonumuzun oluşum aşamasında çiçeklerden ve botanikten ilham alan tasarımlar hazırlamak istedik. Doğal yapıları ve renkleri yakalayıp vurgulayan gözlükler üzerine odaklandık. Başlangıç noktamız buydu. Sonra bir Cuma akşamı, Raphael ve ben bir restoranda otururken; masanın üzerinde ‘Sopraterra’ adlı bir müzik grubunun el ilanını gördük. Spontane bir şekilde konserlerine gittik ve konser sonrası yeni koleksiyonumuzun adının Sopraterra olacağı netleşti.

Gerçekten de az rastlanır bir durum. Sopraterra sözlüklerde olmayan, türetilmiş bir isim. Peki sizin için ne ifade edip, çağrıştırıyor?
Sopraterra bizim için ‘Yeryüzünün üstünden bir bakış’ anlamına geliyor. Bu isimle olan ilişkimiz en iyi koleksiyon metnimizdeki sözlerle anlatılabilir: “Yukarıya, gökyüzüne, sonsuzluğa bakıyoruz. Gözlüklerimizin çerçevelediği gözlerimiz, ruhumuzun pencereleridir. Güneşe doğru açan çiçekler gibi biz de ışığa doğru uzanırız. Varoluşun güzelliğini ve kırılganlığını çağrıştıran bir isim olan Sopraterra, insanın görme, anlama ve hayal etme arzusunun bir kanıtı olarak duruyor.”

Peki Einstoffen’in Dna’sını kucaklayan bu özel tema yeni koleksiyona nasıl yansıyor?
İki yıl kadar önce, benzersiz frezeleme tekniklerini hayata geçirmek için yoğun bir araştırma ve deneme sürecine başladık. Doğanın kusursuz geometrisinden ilham alarak, çiçeklerin organik formlarını modern gözlük tasarımlarına ustalıkla yansıttık. Her bir model hem zarif hem de dinamik detaylarla şekillendirilerek doğadaki ahengi gözlüklerimize taşıyor. Malzeme seçiminden işçilik detaylarına kadar her aşamada, Einstoffen’in yenilikçi ruhunu ve özgün estetik anlayışını koruduk.

Sopraterra koleksiyonundaki çerçevelerinizde çiçekler hangi yönleriyle tasarımı etkiledi?
Çiçeklerin karmaşık çizgilerinden ve kıvrımlarından ilham alıyoruz. Doğadaki organik formları ve akışkan hatları gözlük tasarımlarımıza yansıtmak için bu unsurları dijitalleştiriyor, ardından hassas frezeleme teknikleriyle çerçevelerimize işliyoruz. Her bir model, çiçeklerin zarif asimetrisini ve doğadaki ritmini taşıyan detaylarla şekilleniyor. Işık ve gölge oyunları yaratan bu ince işlemeler, gözlüklerin yüzeyinde adeta doğal bir doku hissi uyandırıyor. Renk seçimlerimizde de doğanın sunduğu zengin paletten ilham alarak sıcak tonlar, derin dokular ve çarpıcı kontrastlarla koleksiyonumuza estetik bir dinamizm katıyoruz.

Bahsettiğiniz bu teknik süreçteki en büyük zorluklar nelerdir?
Çerçevelerimizi oluşturmak çok aşamalı bir süreç gerektiriyor. İnce parlatma işleminden sonra çerçeveler, her çerçevenin hassas bir şekilde ayarlandığı ve freze makinesinin maksimum doğruluk elde etmek için yeniden kalibre edildiği ikinci bir manuel mikro frezeleme işleminden geçiyor. Tasarımları mükemmelleştirmek için bazen lazer gravürler ekliyoruz ve bu gravürleri daha sonra kusursuz bir yüzey için tekrar parlatıyoruz.

Biraz da Sopraterra koleksiyonundaki gözlüklerden bahsedelim…
Sopraterra koleksiyonu, her biri 3 ila 5 renkte mevcut olan 22 optik çerçeve ve 22 güneş gözlüğü içeriyor. Koleksiyonumuzun büyük bir kısmı ünisekstir; hem kadınlara hem de erkeklere hitap ediyor. Kadın modelleri genellikle eğlenceli ve cesur frezelere sahipken, erkek modelleri sade ve zarif çizgileriyle öne çıkma eğilimindedir. Ayrıca koleksiyondaki Haute Couturier ve Voyante modelleri hem frezelenmiş hem de lazerle oyulmuştur. Bu modellerimiz 200 adet olmak üzerine sınırlı sayıda üretilmiştir.

Yeni koleksiyonda göze çarpan bir diğer özellik de gözlük zincirleriniz. Bu aksesuar sizin için ne ifade ediyor?
Gözlük zincirlerimiz koleksiyonun doğal bir uzantısıdır. Çerçevelerimizle aynı birinci sınıf asetatın kullanılması ve gerçek taşların bir araya getirilmesi uyumlu ve ahenkli bir görünüm yaratıyor. Zincirlerimiz sadece işlevsel aksesuarlar değil, aynı zamanda gözlüklerimizi tanımlayan detaylara gösterilen özeni de vurgulamaktalar.

Sopraterra’da oldukça avangartsınız. Basic koleksiyonunuzdaki tasarım çizgilerini de görmeye devam edeceğiz, değil mi?
Basic koleksiyonu ürün gamımızın kalbini oluşturuyor. Sopraterra ile sınırları zorlarken bile klasik modellerimiz kimliğimizin temel taşı olmaya devam ediyor. Zamansız zarafeti ve birinci sınıf işçiliği temsil ediyorlar. Elbette, bir Einstoffen çerçeveyi benzersiz yapan küçük ayrıntılara yönelik sevgimizden ödün vermiyoruz. Bizim için basit, asla standart veya sıkıcı demek değildir.

Kaynak: Spectr

Mart 2025

Salt.

Salt.

Black Bear İşbirliği

ABD’li Salt ve ünlü giyim markası Black Bear, altın detaylara sahip ve sadece bir güneş gözlüğü stilinden oluşan çok özel bir ortak projeye imza attılar.

Salt, Costa Mesa Kaliforniya’da faaliyet gösteren, kaliteli yapılardan ve zahmetsiz güzellikten ilham alan zamansız tasarıma kendini adamış bağımsız bir premium gözlük markasıdır. Kurulduğu 2006 yılından bu yana Salt, kullanıcılarının en iyi ve en rahat gözlüklere sahip olmasını amaçlayarak, zamansız ve uzun ömürlü gözlükler tasarlamaya odaklanmaktadır. Kuruluşundan itibaren optik dünyasına pek çok farklı işbirliği koleksiyonu sunan Kaliforniyalı marka, şimdi de yüksek profilli yeni bir ortaklığa Black Bear markası ile imza atıyor. Olağanüstü işçiliği ve yüksek kaliteli ürünleriyle tanınan ünlü giyim markası, Salt ile mükemmel bir uyum yakalıyor. Salt Optics’in Pazarlama ve Satış Müdürü Brice Gollnisch’in ABD merkezli iki marka arasındaki işbirliğine ilişkin değerli görüşlerini içeren röportajı sunuyoruz.

Merhaba Brice, Salt için işbirliklerinin çok önemli olmasının sebepleri nelerdir?
İnsanlarla kurulan ilişkiler ve bağlantılara verilen önem ile en yüksek kalitedeki işçilik anlayışı; Salt’ın temsil ettiği değerleri oluşturmaktadır ve işbirliği projeleri de bu temsiliyet unsurlarının tam merkezinde yer almaktadır. Sektör dışındaki insanlarla da bağlantılar kuruyor olmamız; bazen çok teknik, bazen de Dna’mızın biraz dışında olabilen benzersiz ürünler çıkarmamızın en harika yolu diyebilirim. İşbirlikleri, sınırlarımızı devamlı olarak zorlamaya ve daha fazlası için çabalamaya teşvik ediyorlar.

İşbirliği yapacağınız firma veya kişileri hangi özelliklerine göre tercih ediyorsunuz?
Sadece bir ortağın masaya ne getirebileceğine bakmak yerine, birlikte çalışarak elde edebileceğimiz nihai sonuca daha fazla bakıyoruz. Daha önceki Aether, Northsails, Radford gibi işbirliklerimize dikkat ederseniz; ister giyim, ister otomobil veya gözlük markası olsun, ortaklarımızla daimi olarak kalite, teknik, uzmanlık ve mümkün olan en iyi ürünü yapma isteği konusunda aynı vizyonu paylaştık.

Salt ve Black Bear’i işbirliğine götüren ortak değerlerinizi okurlarımız için detaylandırır mısınız?
Black Bear markası ile uzun zamandır derin bir bağımız var. Black Bear’in de tıpkı Salt gibi mirasa olan tutkusunun yanı sıra; tasarım, üretim ve durmak bilmeyen bir mükemmellik arayışını yansıtan felsefesi öne çıkmaktadır. Uzun ömürlü ürünler sunmada da ortak değeri paylaşıyoruz. Çünkü uzun ömürlülük, kalıcı olmak ve kullanıcılarıyla kalıcı bir ilişki kurmak isteyen her premium markanın tutkuyla istediği bir hedefidir. Black Bear ve Salt da nesiller boyu sürecek parçalar üretmeyi hedefliyor. Görsel dilde de Black Bear ile örtüşmekteyiz. Hem Salt hem Black Bear zamansız tasarımlara odaklanmaktadır. Trendler eğlencelidir ama gelip geçicidir, değil mi? Dolayısıyla, ürününüzün uzun ömürlü olmasını istiyorsanız, trendleri takip etmek yerine onların ötesine geçmeniz gerekir. Salt ve Black Bear’in başarmaya çalıştığı tam da budur ve basit görünse de çok fazla çalışma gerektirmektedir.

Salt’ın Black Bear ile işbirliğinin nasıl başladığından söz eder misiniz?
Black Bear markasının Kreatif Direktörü ve aslında arkasındaki deha olan Joshua Sirlin ile bir süre çalıştık. Halihazırda Salt, Joshua Sirlin’in kişisel olarak her zaman tercih ettiği gözlük markası olmuştur. Yaptığımız ilk proje, ABD’de el işçiliğiyle üretilen özel bir Horween Deri kılıftı. Bu projeden sonra Salt ekibi olarak Joshua Sirlin ile özel bir gözlük parçası üzerinde çalışma olasılığı üzerine konuştuk. Bizim için insani bağlar önceliklidir ve birinci sınıf el yapımı işlere olan hassasiyetimizi yansıtan özel bir gözlük modeli üzerinde Black Bear ile çalışmak için zamanlamanın doğru olduğu kararına vardık.

Black Bear markası ürün tasarımına ne ölçüde dahil oldu?
Josh’un Salt gözlükleri arasında sevdiği belirli bir tarzı vardı, bu yüzden yeni ortak projemiz için sevdiği yönleri aldı ve gözlüklerin tasarımını bunun üzerine inşa etti. Josh Sirlin ve ekibi tüm sürece dahil oldu. Ambalajından en küçük detayına kadar gerçek bir işbirliği gerçekleştirdik. Burada Joshua’dan bir alıntı yapmama izin verin; “Salt ile bu işbirliği, bir yolculuğun doruk noktası, en iyiyi yapma arayışıyla dolu iki dünyanın birleşmesi gibi hissettiriyor. Bu ürünler bir aksesuardan çok daha fazlası; gözlükle ilgili sevdiğim şeylerin bir ifadesi.”

Bu işbirliği projenizde sadece Sirlin isimli tek bir modele odaklandınız. Modelin özelliklerini paylaşır mısınız?
Tıpkı diğer Salt gözlüklerinde olduğu gibi uyum ve stil arasındaki hassas dengeye odaklandık. Sirlin, en yüksek kalitede Japon donanımı kullanılarak %100 Japonya’da üretildi. Sağlamlık, dayanıklılık ve uygun bir uyum yakalamak için özel kalınlık geçişleri ile dikkat çekiyor. Ayrıca, diğer tüm Salt güneş gözlüklerinde olduğu gibi, üstün optik görüş sunan %100 polarize optik sınıf CR-39 camlar kullanıyoruz. Ancak bu çerçeveyi benzersiz kılan, daha önce denemediğimiz özellikleri de bulunmaktadır. Özel donanım oluşturmak için ilk kez değerli metaller kullandık. Sirlin’de 24 ayar altın kaplama menteşelerimiz ve çekirdek tellerimizin yanı sıra som altın işlevsel perçinlerimiz var. Daha iyi kavrama için özel bir sap ucu aşındırma ve 3 renkte de tespit edilebilir altın iç iskeletimiz bulunuyor.

Black Bear maskülen tasarımlarıyla tanınan bir marka. Sirlin modeli kadınlara da hitap edebilir mi?
Black Bear markası öncelikle erkek giyimine odaklanıyor, bu doğru. Ancak, birlikte geliştirdiğimiz özel işbirliğinin ürünü olan Sirlin üniseks bir tasarımdır. Çok çeşitli yüz şekillerine ve boyutlarına uyacak bir güneş gözlüğü elde etmek için çalıştık ve bulduğumuz renk paleti hem erkekler hem de kadınlar için zamansızlığı yansıtıyor.

Kaynak: Spectr

Şubat 2025

Rodenstock

Rodenstock

‘Çünkü Her Göz Farklıdır’

Silmo İstanbul’dan gerçek anlamda etkilendim. Fuar alanı, stantların kalitesi ve sektörün önde gelen tüm kaliteli firmalarının varlığı ile fuarın enerjisi
oldukça yüksekti.

Merhaba Sayın Lucas Gestin. Rodenstock Group’a 2021’de katıldınız. Sektöre nasıl başladığınızdan, firmadaki rolünüz ve geçen süre içerisindeki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Asya’da optik sektöründe belirli bir süre geçirdikten sonra 2021 yılında Rodenstock’a katıldım. Şirketin inovasyona olan olağanüstü bağlılığı ve Ar&Ge yetenekleri beni cezbetti. Rodenstock, dünyanın dört bir yanındaki bireyler için görmeyi geliştiren çığır açan çözümleri durmaksızın pazara sunduğundan, böylesine köklü bir kuruluşun parçası olmak için Münih’e taşınmak heyecan verici bir fırsattı. Şirketin “çünkü her göz farklıdır” sloganı, ürünlerini her hastanın benzersiz ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde uyarlamaya yönelik gerçek bir bağlılığı yansıttığından benim için derin bir anlam taşıyor. Ayrıca, Rodenstock’un bu sektörde savunduğu kişiselleştirilmiş yaklaşımın çıtasını en yükseğe yerleştiren benzersiz inovasyonu biyometrik tasarımlı camları da gerçek anlamda mesleğe olan tutkumu artırdı. Bu ekibe katılmak sadece profesyonel hedeflerimle örtüşmekle kalmıyor, aynı zamanda görme ile ilgili daha iyisini sunma yoluyla insanların yaşamları üzerinde olumlu bir etki yaratma azmimi de güçlendiriyor. Şirketteki rolüm ise ürünlerimizin dünya çapında çok sayıda pazarda sunulmasını sağlamaktır.

Alman optik uzmanlığı ve mühendisliği 1877’den beri Rodenstock ile eş anlamlı. Firmanın değişmeyen temel değerlerini okurlarımızla paylaşır mısınız?
Rodenstock, güven, yenilikçilik ve özen gösterme kavramlarını kapsayan üç kalıcı temel değeri benimsemektedir. Rodenstock işbirliği, şeffaflık ve açık fikirlilik yoluyla güven inşa etmektedir. Bu güveni son tüketiciye tutarlı ve yüksek kaliteli ürünler sunarak ve verdiğimiz sözleri tutarak güçlendirmekteyiz. Yenilikçilik ise bizim için mükemmellik çabasını ve ilk’lere imza atıyor olmayı ifade etmektedir. Rodenstock inovasyonlarıyla statükoya meydan okumaya ve mevcut performansın ötesine geçen yeni çözümler aramaya çalışır. Son kalıcı temel ilkemiz ise bizim için saygı, takdir ve sorumluluk kültürünü teşvik etmek anlamına gelen özen göstermedir. Bir kuruluş olarak her bireye saygı göstermeye ve her bireye adil davranmaya önem veriyoruz. Şirketimizin en önemli hedefi, tüm dünyaya daha iyi görüş sunmak için ürünlerimizi en yüksek kalite ve standartlarını daimi olarak karşılayacak şekilde oluşturmaktır. Bu değerler, Rodenstock’un üstün görme hassasiyeti ve konforu sağlama misyonuna ve dünya çapında biyometrik olarak geliştirilmiş benzersiz görme deneyimleri sunma vizyonuna rehberlik etmektedir.

DNEye® Scanner Cihazı ve DNEye® Pro gibi teknolojileri art arda sunmanız global cam üretimi endüstrisine ne gibi katkılar sağladı ve bu yenilikler gözlük kullanıcılarına neler vadediyor?
Rodenstock’un DNEye® Scanner Cihazı ve DNEye® Pro gibi yenilikleri, cam üretimine gelişmiş biyometrik teknolojiyi getirerek küresel cam üretim endüstrisine önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Rodentstock’un Biyometrik Hassasiyet kavramını optik endüstrisine kazandırması ilk olarak DNEye® Scanner cihazlarını geliştirmesiyle mümkün olmuştur. DNEye® Scanner cihazı gözün uzunluğu, eğrilik ve ışığın gözde kırılma gücü dahil olmak üzere gözün 7.000’den fazla veri noktasını ölçer. Bu veriler, bireyin benzersiz göz yapısına göre uyarlanmış biyometrik camların oluşturulmasını sağlayarak cam özelleştirmesinde yeni bir standart belirler. DNEye® Pro ise cam tasarımda bir devrimi işaret eder. Rodenstock, çeşitli ışık ortamlarında göz bebeği boyutu gibi faktörleri hesaba katan DNEye® Pro camları oluşturmak için biyometrik verileri kullanmaktadır. Bu yaklaşım, geleneksel yöntemlere kıyasla cam tasarımlarının hassasiyetini artırmıştır. Rodenstock’un titizlikle geliştirdiği son teknolojilerin cam üretim sürecine entegrasyonu, üretimi kolaylaştırmış, hataları azaltmış ve yüksek kaliteli ürünlerin sürekli bir tutarlılık içerisinde ortaya çıkmasını sağlamıştır.

“Herkes için Biyometrik Akıllı Gözlükler” felsefesiyle sunduğunuz B.I.G. Vision™ ürün portföyünden ve bu ürünlerin öncekilere göre farklılıklarından bahseder misiniz?
Rodenstock, yeniliklerini; teknoloji, veri analitiği ve kullanıcı merkezli tasarımı sağlık teknolojileri yaklaşımıyla birleştirerek yapar. Bu yeniliklerin tümü oftalmik optiğin geleceğini temsil etmektedir. Ürün portföyümüz tüm yaş gruplarının taleplerine hizmet etmektedir. Bu noktada Türkiye’de B.I.G. Vision™ ürün portföyünün Impression B.I.G Norm, Multigressive B.I.G Norm ve progressive, yakın görüş ve tek odaklı camlarıyla Progressive B.I.G Norm ürünlerimizi sunduğumuzu vurgulamak isterim. Bu ürünleri öncekilerden ayıran en belirgin özellik, B.I.G Norm portföyündeki Yapay Zeka Destekli camlardır. Çünkü yapay zeka veri analizlerini gerçek zamanlı olarak Rodenstock’un kendi algoritması “Yaklaşık Biyometrik Göz Modeli” ile birleştirir ve sonuçlar kişiye özel kullanışlı tasarım camını elde etmek için müşteri reçetesiyle bir araya getirilir. Rodenstock bu sayede, kullanıcılara gözleri için benzersiz bir şekilde hazırlanmış camlar, eşsiz bir görsel deneyim ve daha fazla memnuniyet vadediyor. Ayrıca geleneksel camlara kıyasla özellikle çevresel alanlarda %40’a kadar daha keskin ve üstün görüş sağlarlar. Derinlik algısını geliştirir ve tüm mesafelerde odaklanmayı iyileştirirler. B.I.G Norm kişiselleştirilmiş camlar, göz yorgunluğunu azaltır ve ilk kez kullananlar için bile çok daha kolay adaptasyon sağlar. Gece görmede zorlukları veya multifokal camlarda dinamik görme gibi özel ihtiyaçları karşılar.

Miyopi Yönetimi camlar son yıllarda neden bu kadar popüler oldu? Rodenstock’un bu konuda rakip cam üreticilerinden ayrışan çözümleri nelerdir?
Dünya nüfusunun neredeyse yarısının 2050 yılına kadar miyop olacağı ve bunun da müdahaleleri giderek daha gerekli hale getireceği öngörülmektedir. Bu eğilimin amacı, yaşam tarzı değişiklikleri, artan ekran süresi, açık hava aktivitelerinin azalması ve retina dekolmanı, glokom ve katarakt gibi miyopi ile ilişkili uzun vadeli sağlık risklerinin daha iyi anlaşılması için kişileri yönlendirmektir. Rodenstock, Miyop Yönetiminde Benzersiz Çözümleri MyCon olarak adlandırılmaktadır. Rodenstock MyCon, miyopi ilerlemesini yavaşlatmada önemli bir faktör olan periferik odaklanmayı kontrol edecek ve retinaya ışığı yansıtacak şekilde tasarlanmıştır. Bu gelişmiş optik tasarım, gözün eksenel uzaması için uyaranları azaltır. Çalışmalar, camların tedavi protokolüne bağlı olarak miyopinin ilerlemesini %40 oranında azaltabildiğini göstermiştir. Rodenstock, camların ötesinde, miyopi kontrolünü desteklemek için açık hava etkinliklerinin artırılması ve ekran süresinin azaltılması gibi yaşam tarzı değişiklikleri konusunda tavsiyeler içeren bütünsel bir yaklaşımı teşvik etmektedir. MyCon camları hafif, dayanıklı ve modern görme zorlukların üstesinden gelmek için mavi ışık filtreleri ve UV koruması gibi koruyucu kaplamalarla birlikte mevcuttur.

Rodenstock’un 2025 projelerinden ve yakın gelecek global planlarından söz eder misiniz?
Rodenstock olarak başarılı bir 2024’ün ardından ürünlerimizin ve çözümlerimizin dünya çapında erişilebilir olması için yorulmadan çalışmaya devam edeceğiz. Her gözün benzersiz biyometrik parametrelerini tanıyarak cam tasarımında bir paradigma değişikliğini temsil eden teknoloji B.I.G. Vision™ ile yetinmeyerek, kendimizi yapay zeka cam evriminin bir sonraki seviyesine adayacağız. Rodenstock, dünyada bir ilke daha imza atarak, bireysel görme hassasiyeti ve biyometri için bir sonraki seviyeye yönelik optimize ettiği B.I.G. Exact™ Sensitive camlarını Mido 2025’te tanıtmayı planlıyor. B.I.G. Exact™ Sensitive, sadece DNEye® Scanner cihazı le mümkün olan, en keskin ve eşsiz biyometrik hassasiyeti sağlayan son derece hassas B.I.G Exact camların yeni nesil versiyonudur. Rodenstock, B.I.G. Exact™ Sensitive camları için beyin ve görüş koordinasyonunu daha derinlemesine anlamak için kapsamlı bilgi, deneyim ve verilerinden yararlandı. Farklı alanlarda başka teknolojik gelişmelerimizi de bekleyebilirsiniz

Türkiye’de distribütör ortaklığı değişiminiz sayesinde Türk optik endüstrisine ve optik mağazalara sunmayı hedeflediğiniz yenilik ve katkılardan bahseder misiniz?
Türkiye’deki yeni distribütör değişikliğinde en iyi iş ortağının Cemfa Optik olacağına karar verdik. Bir optik aile şirketi olan Cemfa, 38 yılı aşkın süredir bu sektörde gözlük camı üretimi ve ithalatı yapıyor. Meslek adına hem göz doktorlarına hem de optisyenlere optik konusunda gerçekten çok iyi, detaylı eğitimler düzenlediklerini gördük. Ekip oldukça deneyimli ve bilgili olduğu için B.I.G Vision ürünlerimizi optisyenlere, pazara ve kullanıcılara en iyi şekilde anlatacaklarına inandık ve tüm bunlar ortaklığımızla başlamasıyla birlikte kısa süre içerisinde gerçekleşti. Türkiye’de Cemfa ile çok iyi bir işbirliği kurduk ve umarım uzun yıllar birlikte oluruz. Cemfa ile birlikte Türkiye optik sektörüne daha fazla teknoloji, yeni ürünler ve eğitim fırsatları sunmak istiyoruz. Bu konudaki ortak çalışmalarımız hız kesmeden devam ediyor.

Özellikle Asya Pasifik ülkelerine yönelik güçlü sektörel deneyiminiz ile Türkiye optik endüstrisinin bugünü ve yakın geleceğini nasıl değerlendirirsiniz?
Türkiye optik pazarı gelişmekte olan bir pazardır. Bu ülkede her yıl milyonlarca insan presbiyop oluyor. Ülkenin demografik yapısı giderek yaşlanıyor. Cam kullanma oranı her yıl artıyor. Rodenstock camlarının Türkiye pazarında daha iyi bir yeri hak ettiğine inanıyoruz. Türkiye coğrafi olarak Avrupa’ya çok yakın olduğundan, Rodenstock olarak üstün teknoloji ile ürettiğimiz camları hızlı bir şekilde Türkiye’ye ulaştırıyoruz.

Türkiye’de Silmo ortaklığı ile 11. kez gerçekleşen Silmo İstanbul Optik Fuarına   bizzat katıldınız. Silmo İstanbul deneyiminizi, fuarın gelişimini ve endüstriye kattığı değerleri nasıl yorumlarsınız?
Silmo İstanbul Optik Fuarına ilk gelişimdi. Silmo İstanbul’dan gerçek anlamda etkilendim. Fuar alanı, stantların kalitesi ve fuarın enerjisi sektörün önde gelen tüm kaliteli firmalarının varlığı ile oldukça yüksekti. Optisyenlerin fuara ilgi göstermesi için daha fazla etkinlik düzenlenmesinin çok yerinde olacağına inanıyorum. Fuarın açık oturumlarına ve sektör eğitimlerine vermeye başladığı desteği, güçlendirmesi de oldukça önemli bir diğer noktadır. Optisyenlik öğrencilerinin fuarda daha iyi temsil edilmesinin de Türkiye optik sektörüne yönelik değerli bir destek olacağını düşünüyorum. Silmo İstanbul ekibine yeni fuarlarda başarılar dilerim.

Ocak 2025

OptiSwiss

Optiswiss

İsviçre Yapımı Hassasiyet

Silmo İstanbul, Türkiye pazarının canlılığını yansıtırken, optik endüstrisinin geleceğini şekillendirmedeki rolünü özenle vurguluyor.

Optiswiss kalite, sürdürülebilirlik ve inovasyona odaklanan birinci sınıf, bağımsız bir İsviçre markası olarak öne çıkmaktadır. 1937’de kurulan şirket, inovasyonu teşvik etmek ve pazarla ilgili kullanıcı denemeleri yapmak için üniversiteler ve araştırma kurumlarıyla işbirliği yaparak ürünlerinin en yüksek standartları ve müşteri beklentilerini karşılamasını sağlıyor. Optiswiss’in tesisleri yenilenebilir enerji kullanmakta, gelişmiş kapalı döngü sistemleri aracılığıyla suyu geri dönüştürmekte ve üretim malzemelerini yeniden kullanarak atıkları azaltmaktadır. Sürdürülebilirlik ve karlılığı bir araya getiren Optiswiss, küresel pazardaki konumunu güçlendirmeyi sürdürmektedir. İsviçreli cam üreticisi hakkında İş Geliştirme ve Küresel Genişleme Direktörü Frederik Zimmermann ile yaptığımız özel röportajı sunuyoruz.

Sizi Optiswiss gibi köklü bir İsviçre markası ile buluşturan yolculuğunuz nasıl başladı?
Optiswiss ile yolculuğum 2024 yılının başlarında, optik sektöründe küresel iş geliştirme ve distribütör ortaklıkları konusundaki uzun süreli deneyimimden yararlanarak başladı. Optiswiss’in sürdürülebilirlik ve İsviçre yapımı kaliteye olan hassasiyeti ve bağlılığı şahsi profesyonel değerlerimle güçlü bir şekilde örtüşüyordu.

Basel’de İsviçre mühendisliği ile ürettiğiniz ürünler ve üretim kapasiteniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Optiswiss, tamamı Basel tesisimizde üretilen tek odaklı, progresif, spor ve özel camlar dahil olmak üzere kapsamlı bir cam yelpazesi sunmaktadır. Üretim tesislerimiz, sürdürülebilirliğe olan bağlılığımızı yansıtan İsviçreli tedarikçilerden %100 yenilenebilir enerji kullanmaktadır. Son teknoloji ürünü otomasyon, her gün üretilen binlerce cam için hassasiyet ve kalite sağlıyor.

Kalite, adanmışlık ve güven kavramları Optiswiss hakkında çok şey anlatıyor. Markanın içselleştirdiği ilkeler ve yaklaşımlar nelerdir?
Optiswiss, titiz üretim standartları, sürdürülebilirlik girişimleri ve en son teknolojilere sürekli yatırım yaparak kaliteyi koruyor. Adanmışlığımız, inovasyon yeteneklerimizi güçlendiren endüstri ortaklarıyla yaptığımız işbirliklerine yansımaktadır. Güven ise şeffaf iş uygulamaları, güvenilir teslimat, Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) sertifikamız ve girişimlerimizle kanıtlandığı üzere çalışanların refahına ve eşitliğine net bir şekilde odaklanma yoluyla inşa edilmektedir.

Optiswiss olarak hangi yenilikçi teknolojilerle sektörde fark yaratıyorsunuz? Ürün kalite standartlarını nasıl güvence altına alıyorsunuz?
Optiswiss, cam üretimindeki uzmanlığını yenilikçi çözümlerle birleştirerek fark yaratıyor. Örneğin, ‘Biometrics’ camları bireysel anatomik ölçülere göre uyarlanarak eşsiz bir kişiselleştirme ve görsel performans sunuyor. Ayrıca, miyopi yönetimi için özel bir cam olan ‘Smyle’ önemli bir yeniliği temsil etmektedir. Üretim süreçlerimizde ISO standartlarına bağlı kalıyoruz ve bazı durumlarda bu normları aşan toleranslar da belirleyerek olağanüstü titizlik ile güvenilirlik sağlıyoruz. Premium kalite, titiz testler ve müşteriler ile ortaklardan alınan geri bildirimlerden yararlanılarak garantilenmektedir.

Günümüzde sorumlu üretim, sürdürülebilirlik için bir görev haline geldi… Optiswiss sorumlu üretimde hangi yöntemleri kullanıyor?
Optiswiss sürdürülebilir uygulamalara derinden bağlıdır. Tesis ısıtması için ısı geri kazanımı, pazarlama ve lojistikte çevre dostu malzemelerin kullanımı gibi yenilikler, sürdürülebilirliği faaliyetlerimizin her yönüne nasıl entegre ettiğimizin sadece birkaç örneğidir. RSE-Engagé gibi KSS sertifikalarına sahip olmak da bu değerlere olan bağlılığımızın altını çiziyor.

Cam üretimindeki rekabet koşullarını lehinize çevirmek için ürün geliştirmelerinizde ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
Stratejik ortaklıklar ve müşteri odaklı inovasyon, geliştirme çabalarımızın merkezinde yer alıyor. Örneğin, IOT ve Brian Holden Vision Institute ile işbirliğimiz, miyopi yönetimi çözümlerine yönelik artan ihtiyacı karşılamak üzere tasarlanmış bir cam olan Smyle ile sonuçlandı.

Kullanıcılarınızdan gelen geri bildirimler inovasyon süreçlerinizi nasıl etkiliyor?
Geri bildirimler inovasyonlarımızı şekillendirmede merkezi bir rol oynuyor. Örneğin, yüksek kaliteli, sürdürülebilir ürünlere olan talep, kaplamalarımız ve cam tasarımlarımızdaki gelişmeleri yönlendirdi. İş ortakları ve optisyenlerle yapılan işbirlikleri de tekliflerimizi iyileştirmemize yardımcı olurken, değerli bilgiler sağlayarak hem mevcut hem de gelecekteki ihtiyaçların karşılanmasını sağlıyor.

Cam üretiminde yakın gelecekte hangi teknolojilerin ve trendlerin ön plana çıkacağını düşünüyorsunuz?
Cam üretim sektörü sürdürülebilirlik, dijital entegrasyon ve kişiselleştirilmiş çözümlere doğru ilerliyor. Miyopi yönetimi camlar ve gelişmiş progresif tasarımlar gibi teknolojiler daha fazla öne çıkıyor. Bizim IOT ile yaptığımız gibi ortaklıklar, inovasyonu teşvik ederek ve gelişen pazarda rekabet avantajı sağlayarak bir adım önde olmanın anahtarıdır.

Optiswiss markasını uluslararası alanda konumlandırırken hangi stratejik adımları atıyorsunuz?
Optiswiss kendisini kalite, sürdürülebilirlik ve inovasyona odaklanan birinci sınıf, bağımsız bir İsviçre markası olarak konumlandırıyor. Stratejik işbirlikleri, özel teknolojiler sunmamızı ve kendimizi küresel olarak farklılaştırmamızı sağlıyor. Silmo gibi büyük ticaret fuarlarına katılımımız, KSS taahhütlerimizle birleşerek görünürlüğümüzü daha da artırıyor ve bizi 20’den fazla ülkede güvenilir bir ortak yapıyor.

Türkiye’deki yeni distribütörünüz ile birlikte yeni plan ve hedeflerinizden bahseder misiniz?
Opka Optik ile distribütör ortaklığımız, Optiswiss’in Türkiye’deki varlığını genişletme yolunda önemli bir adımdır. Uzmanlığımızı onların pazar bilgisiyle birleştirerek, yenilikçi kampanyalar, güçlü eğitim programları ve hızlı, sürdürülebilir teslimat hizmetleri sunmayı hedefliyoruz. Bayiler, pazardaki rekabet güçlerini artıracak son teknoloji ürünlere ve desteğe özel erişim bekleyebilirler.

Türkiye’de Silmo ortaklığı ile 11. kez gerçekleşen Silmo İstanbul Optik Fuarı’nın gelişimi ve optik sektörüne kattığı değerler hakkındaki yorumlarınız nelerdir?
Silmo İstanbul Optik Fuarı, inovasyon ve işbirliğini teşvik ederek optik endüstrisi için önemli bir etkinlik haline geldi. Silmo İstanbul, Optiswiss için %100 İsviçre yapımı hassasiyetimizi, sürdürülebilirlik girişimlerimizi ve stratejik ortaklıklar yoluyla geliştirilen yeni teknolojilerimizi sergilemek için önemli bir fırsattır. Silmo İstanbul, Türkiye pazarının canlılığını yansıtırken, optik endüstrisinin geleceğini şekillendirmedeki rolünü özenle vurguluyor.

Ocak 2025

Dutz Eyewear

Dutz Eyewear

Cesur&Yenilikçi

Dutz, Silmo İstanbul’a katılarak Türkiye ve çevre pazarlarda paha biçilmez bir görünürlük kazanırken, fuar sektörel ilişkilerimizi güçlendiriyor ve büyüme hedeflerimize olan bağlılığımızı pekiştiriyor.

Dutz Eyewear, Hollanda’nın Oss şehrinde kurulan ve cesur tarzıyla tanınan Hollanda’nın en iddialı gözlük markasıdır. Dutz 2005 yılındaki kuruluşundan bu yana, 30 distribütöründen oluşan küresel ağıyla hızla büyüyen uluslararası bir işletme haline gelmiştir. Dutz, son derece yalın ancak güçlü ‘gözlük almak eğlenceli olmalı’ felsefesine derinden bağlıdır. Bu ilke, markanın canlı ve dikkat çekici tasarımlar yaratmaktan kaliteli gözlükleri erişilebilir fiyatlarla sunmaya kadar her hizmetine yön vermektedir. Marka her yıl, Dutz ve Dutz Titanz koleksiyonlarında yaklaşık 50-60 yeni model piyasaya sürerek müşterilere yenilikçi ve heyecan verici seçenekler sunmaktadır. Hollandalı marka 2022 yılında ilk Dutz Sunz koleksiyonunu tanıtarak önemli bir adım atmıştır. Bu yeni güneş gözlüğü serisi kısa sürede popülerlik kazanmış ve markanın ürün yelpazesinin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Dutz Eyewear Satın Alma & Tasarım Direktörü Arianne Jonkergouw ve Reklam Direktörü Harco Witteveen ile markaya dair yaptığımız özel ve kapsamlı röportajı sunuyoruz.

Merhaba Arianne. Okurlarımıza kendinizden ve Dutz Eyewear ile yolunuzun nasıl kesiştiğinden bahsedebilir misiniz?
Merhaba, ben Arianne Jonkergouw. 2014 yılından bu yana Dutz Eyewear’in üç hissedarından biri olarak Satın Alma & Tasarım Direktörlüğü görevini üstleniyorum. Uluslararası İşletme diplomasına sahibim ve resmi bir tasarım eğitimim olmamasına rağmen 22 yılı aşkın süredir tasarım ve satın alma rollerinde çalışıyorum. Gözlük sektörüyle yolumun kesişmesi biraz tesadüfi oldu. Finans sektöründe ve çoğunlukla yurt dışında çalıştıktan sonra 2002 yılında kariyerimde bir değişiklik yapmaya karar verdim ve büyüdüğüm topraklara döndüm. Yerel bir gözlük çerçevesi toptancısına katıldım ve burada ‘kendi kendini yetiştirmiş bir tasarımcı’ ve satın alma müdürü olarak becerilerimi geliştirme fırsatı buldum. 2014 yılında, eski bir iş arkadaşım olan Roland Vandermeulen bana Dutz Eyewear’a katılma fırsatını sundu. Modaya yönelik derin tutkum her zaman vardı, fakat yaratıcılık mirasını kuyumcu olan babamdan aldığıma inanıyorum. Bu yaratıcılık temeline dayanan mirası finans uzmanlığımla birleştirmek, tasarım sürecini baştan sona etkili bir şekilde yönetmemi ve yönlendirmemi sağladı.

Dutz Eyewear’in marka vizyonu ve markanın yirmi yıl içerisindeki gelişimini hızlandıran dönüm noktaları ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Dutz Eyewear yıllar boyunca cesur tasarımları, kaliteye olan bağlılığı ve müşteri ihtiyaçlarına olan sarsılmaz odağı ile kendini sürekli olarak farklılaştırmıştır. Şirketin küçük, nispeten bilinmeyen bir Hollanda markasından küresel bir oyuncuya uzanan yolculuğundaki temel dönüm noktaları; Dutz’ın uluslararası pazarlara açılma, malzemelerde ve tasarımda sürekli yenilik yapma ve müşterilerinin tercihlerini yakından dinlemeye dayanan vizyonu sayesinde gerçekleşmiştir. Dutz Eyewear olarak 2025’te 20. yıldönümümüze yaklaşırken, mirasımızı kutlamaktan heyecan duyuyor ve dünyanın dört bir yanındaki gözlük severler için ‘Her Tarz için Bir Çerçeve’ sağlama misyonumuzu sürdürmeyi dört gözle bekliyoruz. Bu anlamda herkesin her zaman ‘Dutz’ olabileceğini düşünüyoruz.

Dutz’ın tasarım Dna’sından söz edebilir misiniz? Tasarımlarınızla diğer markalardan nasıl ayrışıyorsunuz?
Dutz Eyewear’ın tasarım Dna’sı, gözlüklere yönelik eğlenceli ama işlevsel bir yaklaşıma dayanıyor. Yalın, sade aynı zamanda çağdaş çizgiler ve canlı renkler eşliğindeki özenli detayların gücüne inanıyoruz. Çünkü gözlerin doğal güzelliği, çerçevelerin temiz kesimli tasarımıyla tamamen ortaya çıkıyor. Çerçevelerimiz cesur ve ticari arasında bir denge kurar, erişilebilir ve giyilebilir kalırken her zaman güncel moda trendleriyle uyumludur. Dutz’ı diğerlerinden ayıran şey, klasik ve modaya uygun gözlükler arasında köprü kurma yeteneğimizdir. Ayırt edici, renkli vurguları ince yollarla birleştirerek her çerçevenin aşırı dramatik veya gösterişli olmadan benzersiz bir karaktere sahip olmasını sağlıyoruz. Dutz’ın ve Hollanda Ruhunun özü tam da budur. Birçok ana akım marka yalnızca trendlere odaklanırken, Dutz canlı renk kombinasyonlarını, beklenmedik geometrik şekilleri ve yenilikçi malzeme ve baskıları benimseyerek öne çıkıyor ve tüm bunları yaparken konfor, giyilebilirlik ve dayanıklılığa öncelik veriyor. Gözlüklerin kapsayıcı olması gerektiğine inanıyoruz, çeşitli yüz şekillerini düzleştiren ve her kişiliğe uyan stiller sunuyoruz. Dutz koleksiyonu her yaştan kadın ve erkeği hedeflemektedir. Dutz, uygun bir çerçeve bulmakta zorluk çeken büyük ve küçük yüzlülere özel ilgi göstermiştir. Daha büyük veya daha küçük bir boyuta ihtiyaç duyan, ancak tasarımdan ödün vermek istemeyenlerin ihtiyaçlarını karşılar. Misyonumuz bir moda duruşu ortaya koyan ve herkesin yaşam tarzına zahmetsizce uyan gözlükler hazırlamaktır. Dutz, yüksek moda estetiğini gün boyu konfor ve kapsayıcılıkla harmanlayarak, göründüğü kadar iyi hissettiren gözlükler sunar.

Koleksiyonlarınızı tasarlarken size ilham veren unsurlar nelerdir? Bu unsurlar her yeni sezon değişiyor mu, güncel değişimler tasarımlarınıza ne ölçüde yansıyor?
Dutz çerçevelerinin ilham kaynağı moda trendleri, farklı kültürler ve küresel etkilerin birleşimidir. Bu unsurları canlı renkleri, benzersiz kişiliği ve Hollanda tasarımıyla ilişkili zamansız sadelik ve zarafeti somutlaştıran tasarımlara dönüştürüyoruz. Koleksiyonlarımız, moda başkentlerinden, gelişen sokak stillerinden ve değerli müşteri geri bildirimlerinden ilham alarak uluslararası podyum trendlerinin ve günlük pratikliğin uyumlu bir karışımıdır. İmzamız niteliğindeki cesur renkler, çarpıcı baskılar ve göz alıcı asetat malzemeler kimliğimizin ayrılmaz bir parçası olmaya devam ederken, her sezon yeni bir anlatı ortaya koyuyoruz. Bu yaklaşım, tasarımlarımızın hem trend bilinçli hem de zamansız bir çekiciliğe sahip olmasını sağlıyor.

Dutz Eyewear koleksiyonları için materyal seçimlerinizdeki öncelikleriniz nelerdir?
Dutz Eyewear koleksiyonları için malzeme seçimimizin merkezinde kalite ve konfor yer alır. Her çerçevenin dayanıklılık ve uzun süreli konfor sunmasını sağlamak için hipoalerjenik paslanmaz çelik, Japon titanyumu, Mazzucchelli asetatlar ve birinci sınıf bileşenlere öncelik veriyoruz. Son beş yılda laminasyon, tasarımlarımızın ayırt edici bir özelliği haline gelerek, desenli asetatları hem kaplumbağa hem katı hem de şeffaf asetat malzemelerle sorunsuz bir şekilde birleştirmemizi sağladı. Bu ayırt edici kombinasyonlar, koleksiyonumuzun göz alıcı tasarımları ve en çok satanları arasına girdi. Ağustos 2024’te Dutz, ilk özel asetat serisini gururla piyasaya sürdü. Tasarım ekibimiz tarafından titizlikle seçilen bu canlı, kişiye özel renk ve malzeme kombinasyonları, yaratıcı fikirleri cesur ve benzersiz tasarımlarla hayata geçiriyor. Parlak transparanlar ve canlı düz asetatlarla ustalıkla çalışarak, her kullanıcıya özgünlük ve kişilik katan gözlükler yaratıyor, çerçeveleri bireysel tarzın etkileyici bir uzantısına dönüştürüyoruz.

Biraz da 2025 İlkbahar/Yaz sezonu için hazırlıklarını sürdürdüğünüz yeni koleksiyondan ve koleksiyonun öne çıkan özelliklerinden bahsedelim
Gözlük tasarımında neşe ve yaratıcılığı yansıtan renkli çerçeveler 2025 yılında parlamaya hazırlanıyor. 2025 İlkbahar/Yaz koleksiyonumuzda canlı ve doğal tonlardan oluşan bir paletini, modayı takip eden ancak pratik kullanıcıların değişen tercihlerini yansıtan temiz, çağdaş çizgilerle eşleştiriyoruz. 2025 İlkbahar/Yaz Dutz koleksiyonu, retro esintili siluetler ile modern minimalist estetiğin uyumlu bir karışımıdır. Bu sezon, her biri bireyselliği kutlamak için özenle tasarlanmış cesur, elektrikli tonların yanı sıra rahatlatıcı toprak tonlarında çerçeveler sergiliyoruz. Bu koleksiyonun özünde çok yönlülük yatıyor ve koleksiyon eğlenceli ama sofistike olduğu kadar cesur yaratıcılığı abartısız zarafetle dengeleyen seçenekler sunuyor. Çarpıcı renkleri zamansız şekillerle harmanlayan, hem gözlüğü kendini ifade etmenin canlı bir biçimi olarak gören modayı takip eden bireylere hem de daha ince, zarif bir görünümü tercih edenlere hitap eden bir ürün yelpazesi oluşturduk.

Yeni koleksiyondaki favori optik ve güneş gözlüğünüz hangileridir? Bu modellerin sizi en çok etkileyen özellikleri nelerdir?
Yeni Dutz koleksiyonunda öne çıkan favori modellerimden biri, özel yapım asetatlarımızdan biriyle üretilen şık kadın modeli 2346-46’dir. Özellikle düz mercan kırmızısı astarın yarı saydam su, bordo ve kahverengi tonlarıyla güzel bir kontrast oluşturması beni cezbediyor. Bu kombinasyon, ince sofistikeliği günlük konforla dengeleyen çarpıcı ama zarif bir görünüm yaratıyor. Dutz Sunz koleksiyonundan favorim ise 1970’lerin şık cazibesinden ilham alan cesur ve feminen bir tasarım olan DS027-45 modelidir. Birinci sınıf Mazzucchelli asetattan üretilen bu çerçeve, zamansız bir stile çağdaş bir hava katan elektrik mavisi ve kiremit kırmızısı gibi canlı renk bloklarına sahip. Güneş gözlüklerinin cesur bir ifade yaratmasını isteyenler için mükemmel bir seçim olduğuna inanıyorum.

Dutz Eyewear 2025’de 20. yıldönümünü kutlayacak. Bu özel yıldönümü için planladığınız sürprizler ya da yenilikler var mı?
Yirminci yıldönümümüz, tarihimizin canlı ve renkli tasarımlarını işaret ediyor ve bu kilometre taşını modaya uygun bir şekilde kutlamaktan heyecan duyuyoruz. Bu vesileyle, sınırlı sayıda üretilen özel çerçeveler, özel Dutz eşantiyonları ve azimli bir Hollandalı girişimden uluslararası alanda tanınan bir markaya uzanan yolculuğumuzu vurgulayan küresel etkinlikler planlıyoruz. Bu kutlama, yol boyunca bizi destekleyen sadık müşterilerimize, ortaklarımıza ve çalışanlarımıza minnettarlığımızı ifade etmenin bir yolu olacak. Aynı zamanda, ileriye bakarak Dutz Eyewear’ın gelecek 20 yılının çizgisini belirlemek için olduğu kadar yenilik yapma, ilham verme ve dünyaya cesur, benzersiz tasarımlar sunmaya devam etmek için de fırsat olacak.

Merhaba, Harco. Bağımsız bir Hollanda markası olarak Dutz’ı küresel pazarda nasıl konumlandırıyorsunuz? Marka bilinirliğinizi artırmak için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Harco Witteveen: Kendine özgü, bağımsız bir Hollanda markası olan Dutz, cesur ve tavizsiz bir şekilde benzersiz olmayı başarmaktadır. Korkusuz tasarımlarımız, üst düzey işçilik ve ‘sade ve etkili’ bir müşteri hizmetleri yaklaşımıyla fark yaratıyoruz. Küresel stratejimiz, distribütörlerle ilişkileri güçlendirmeye, dinamik dijital pazarlamayı etkili bir şekilde kullanmaya ve markamızı yerel gözlük ortağımız Optomod ile yakın iş birliği içinde Silmo İstanbul, Silmo Paris, Opti Munich ve Mido gibi önde gelen optik fuarlarında sergilemeye odaklanıyoruz. Ayrıca, daha küçük ve yerel fuarlarda da iş birliği yaparak, kilit pazarlarda maksimum görünürlük sağlamayı hedefliyoruz.

Türkiye’de distribütörünüz aracılığıyla temsil ediliyorsunuz. Bu işbirliğinin Dutz’ın Türkiye pazarındaki planlarına ve hedeflerine sağladığı katkılardan bahsedebilir misiniz?
Harco Witteveen: Türkiye’de Optomod firması ile olan distribütör ortaklığımız, markamızın bu canlı ve hızlı büyüyen pazardaki varlığını geliştirmede etkili oldu. Pazarlama stratejilerimizi ortağımızla birlikte yerel tercihlere göre uyarlayarak ve güçlü perakendeci ilişkilerini geliştirerek, Dutz’ı Türkiye’deki modayı takip eden gözlük severler için başvurulacak bir marka olarak başarıyla konumlandırdık.

11. kez gerçekleşen Silmo İstanbul Optik Fuarının gelişimi ve sektörü kattığı değerler hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Harco Witteveen: Silmo İstanbul Optik Fuarı, özellikle 11. edisyonunda uluslararası markaları önemli bölgesel oyuncularla buluşturmak için çok önemli bir platform haline geldi. Dutz, Silmo İstanbul’a katılarak Türkiye ve çevre pazarlarda paha biçilmez bir görünürlük kazanırken, fuar sektörel ilişkilerimizi güçlendiriyor ve büyüme hedeflerimize olan bağlılığımızı pekiştiriyor. Silmo İstanbul sadece marka görünürlüğünü artırmakla kalmıyor, aynı zamanda küresel optik sektörü içindeki topluluk duygusunu da teşvik ediyor.

Aralık 2024

Moscot

Gözlük Tutkusu

Silmo İstanbul, Moscot’un mirasını takdir eden ve hikayesini anlatma konusunda tutkulu olan ortaklarla bağlantı kurmada değerli bir rol oynamaktadır.

Moscot’un tohumları Amerika’ya ilk olarak 1899 yılında Ellis Adası üzerinden Doğu Avrupa’dan gelen büyük büyükbaba Hyman Moscot tarafından ekilmiştir. Hyman, Manhattan’ın ünlü Aşağı Doğu Yakası’ndaki Orchard Caddesi’nde bir el arabasında hazır gözlük satmaya başladı. Günümüzde yüzyılı aşkın bir süre sonra, Moscot ikonik gözlükleriyle dünya çapında tanınan bir New York City kurumudur. Moscot, zamansız gözlüklerini yaratmak için 110 yıla yaklaşan gözlük uzmanlığı ve usta işçiliği ile benzersiz bir şekilde rafine edilmiş, şehir estetiğini aşılıyor. Moscot artık dünya çapında mağazaları olan bir moda markası olarak tanınsa da bir mahalle optik mağazası olma naifliğini ruhunda taşımaya devam etmektedir. Bu değerli aile şirketinin 5. nesli olan, Baş Tasarım Sorumlusu Zack Moscot ile Moscot’un köklü mirası, gözlük vizyonu, tasarım Dna’sı ve en yeni koleksiyonu hakkında yaptığımız özel röportajı sunuyoruz.

Merhaba, kendinizi okurlarımıza tanıtarak Moscot ile yolculuğunuzun nasıl başladığından bahsedebilir misiniz?

Merhaba, ben Zack Moscot. Ailemin 109 yıllık mirasa sahip gözlük markasının beşinci nesliyim ve Baş Tasarım Sorumlusuyum. Hikayemiz bir asır önce, büyük büyük büyükbabam Hyman Moscot’un 1899’da Doğu Avrupa’dan New York’a gelip Aşağı Doğu Yakası’nda bir el arabasında gözlük satmasıyla başladı. Bugün hala orada kök salmış durumdayız. Dükkanlarımızda çalışarak büyüdüm ve işi erkenden öğrendim. Tasarıma olan tutkum sebebiyle, gözlükçü ya da optometrist olmak yerine ailede resmi eğitim almış ilk tasarımcı oldum. Şimdi dördüncü nesil olan babam Harvey Moscot ile birlikte çalışıyorum ve markamızı hem iş hem de yaratıcılık açısından geliştiriyorum. Gözlük gerçekten kanımızda var!

Moscot’un ikonik bir marka olarak köklü bir mirasa sahip olduğunu biliyoruz. Moscot ve dönüm noktaları hakkında neler söylemek istersiniz?

Yüzyılı aşkın süredir bir aile şirketi olarak kaliteye, işçiliğe, hizmete ve uzmanlığa odaklanmamız, büyümemizi ve dünya çapında sadık bir takipçi kitlesi oluşturmamızı sağladı.

Moscot’u ve gözlük vizyonunu nasıl tanımlarsınız?

New York’un merkezinde yer alan bir marka olarak Dna’mız doğduğumuz Aşağı Doğu Yakası’na dayanıyor. Büyük büyükbabam Sol her zaman “Nereye gittiğinizi bilmek için geçmişinizi bilmelisiniz” derdi ve bu öğreti yaptığımız her şeye rehberlik ediyor. Mirasımızı onurlandırırken, eldeki başarılarımızla yetinmeyiz. İnsanlara adil davranmak ve işleri doğru nedenlerle yapmak gibi temel değerlere sadık kalıyoruz. Gözlük hem tıbbi bir cihaz hem de bir moda aksesuarıdır ve bizi tanımlayan da bu eşsiz dengedir.

Moscot’un tasarım Dna’sından ve bu anlamda diğer markalardan nasıl ayrıştığından bahsedebilir misiniz?

Estetiğimiz benzersizdir çünkü zaman içinde doğal olarak gelişmiştir. Mağazalarımız, büyükannemin biblolar ve nostaljiyle dolu oturma odasına adım atmak gibi hissettiriyor. Moscot’un kalbinde, geniş ailemizin bir parçası olarak gördüğümüz ve nesillerdir müşterilerimize hizmet veren inanılmaz insanlar yer alıyor. Bunu, geleneksel işçiliği modern yeteneklerle harmanlayan zamansız bir gözlük koleksiyonu ile eşleştiriyoruz.

Biraz da en 2024 Sonbahar/Kış koleksiyonunuzdan ve koleksiyonun öne çıkan özelliklerinden bahsedelim…

Yeni koleksiyon hem geçmişimizi hem de geleceğimizi yansıtıyor. Zamansız şekilleri ikonik tasarım unsurlarıyla birleştiren koleksiyonda, cesur kalın asetat çerçevelerin yanı sıra narin metal klasikleri de yer alıyor. Tek bir bedenin herkese uymadığını bildiğimiz için birden fazla çerçeve boyutu sunuyoruz. Her bireyin cam tasarımını ve reçete ihtiyaçlarını her zaman göz önünde bulundurduğumuzdan, yüzünüz ve stiliniz için doğru çerçeveyi bulmak ve uygun bir uyum sağlamak çok önemlidir.

Moscot tasarımlarına ilham olan konulardan bahsedebilir miyiz? Güncel gelişmeler tasarımlarınıza nasıl yansıyor?

Aile arşivlerimizden, tarihin en çok satan kitaplarından ve kapımızdan içeri giren müşterilerimizden ilham alıyoruz. Aşağı Doğu Yakası’nda bulunan tasarım ofisimiz, bu eklektik stil ve kültür potasında büyüyor. Çerçeveleri farklı renk çeşitleri, camlar ve malzeme detaylarıyla zenginleştirirken, uyuma odaklanarak işlev ve modayı harmanlıyoruz.

Moscot’un müzik ile güçlü bir bağı olduğunu biliyoruz. Müzik Moscot için ne ifade ediyor? Koleksiyonlarınıza etkileri nelerdir?

Aşağı Doğu Yakası’nda 100 yılı aşkın bir süredir faaliyet gösterdiğimiz için müşterimiz olan birçok müzisyen ve ünlü de dahil olmak üzere sanatçılarla doğal bir bağımız var. Babam Harvey, yaratıcılık açısından zengin bir semtte, müziğe olan tutkusunu Moscot ile birleştirerek Moscot Music’i kurdu ve hem gelecek vadeden hem de ünlü müzisyenler dünya çapındaki mağazalarımızda sahne aldı. Müzik, markamızın benzersiz tarzı ve estetiğiyle örtüşen yaratıcı ve bağımsız ruhu yansıtıyor.

Yaklaşan 2025 yılı için Moscot’tan yeni işbirliği, lansman veya koleksiyon sürprizleri beklemeli miyiz?

2025 yılında 110. yılımızı heyecan verici sürprizler, yeni lansmanlar ve taze ürünlerle kutlayacağız!

Türkiye’de distribütörlüğünüz aracılığıyla temsil ediliyorsunuz. Bu işbirliğinizi ve Moscot’un Türkiye pazarındaki konumunu nasıl değerlendirirsiniz?

Türkiye’de Moscot hikayesini paylaşmamıza yardımcı olan harika ortaklarımız var. Bizi, Moscot çerçeveleri sunan ve hikayemizi müşterilerine aktaran benzer düşünen perakendeciler ve gözlükçülerle buluşturdular. Moscot taktığınızda gözlükten daha fazlasını taktığınızı, NYC’nin, tarihin ve ailenin bir parçasını taktığınızı söylemekten hoşlanıyoruz.

Uluslararası optik fuarlarında katılımcı olmak dünya çapındaki marka bilinirliğinize ne ölçüde katkı sağlıyor?

Değerlerimizle örtüşen ve markamızı bizi yansıtacak şekilde düzenleyen küresel ortaklar buluyoruz. Ayrıca, gözlük yaklaşımımızı takdir eden hayranlarımızın olduğu şehirlerde Moscot Mağazaları açıyoruz. Mağazalarımızın yanı sıra Moscot.com ve sosyal medya, hikayemizi paylaşmamıza ve dünya çapında marka bilinirliğini artırmamıza yardımcı oluyor.

Türkiye’de Silmo ortaklığı ile 11. kez gerçekleştirilecek olan Silmo İstanbul Optik Fuarının gelişimini ve pazara etkilerini değerlendirir misiniz?

Silmo İstanbul Optik Fuarı, Moscot’un mirasımızı takdir eden ve hikayemizi anlatma konusunda tutkulu olan ortaklarla bağlantı kurmasına yardımcı olmada değerli bir rol oynamaktadır. Bu gibi etkinlikler, markamızın benzersiz niteliklerini anlayan ve Moscot’u değerlerimizle uyumlu bir şekilde temsil etmeye kararlı olan benzer fikirlere sahip perakendecileri bulmak için harika bir fırsat sunuyor.

Kasım 2024