Paloceras
Yükselen Yıldız
Gözlük modasında işlevden çok yaratıcı estetiği öne çıkaran bağımsız Paloceras, tasarım ve üretim tekniklerindeki çarpıcı inovasyonlarıyla tüm dikkatleri üzerine çekmeye başladı.
Yükselen gözlük markası Paloceras, kurulduğu 2022 yılı itibarıyla sessiz ama kararlı adımlarla global moda haritasında kendine yer edinmeye başlıyor. Geçtiğimiz ay Paloceras adına New York lansmanı önemli bir dönüm noktası oldu. Markanın büyük dikkat çeken ve çok beğenilen Pebble koleksiyonuna eklenen iki yeni formu, tüm ürün yelpazesindeki çarpıcı yeni renkleri ve kombinasyonları bir araya getiren görkemli lansman, markanın global gözlük modasındaki yerini sağlamlaştırdı. Paloceras’ın Ortak Kurucuları Mika Matikainen (Kreatif Direktör) ve Alexis Perron-Corriveau (Tasarım Direktörü) ile markanın kuruluşu, özgün tasarım yaklaşımı arkasındaki inovasyon arayışı ve yenilikleri hakkında yapılan röportajı beğenilerinize sunuyoruz.
Paloceras’tan önce ne üzerinde çalışıyordunuz?
Alexis: Montreal’de büyüdüm ve kariyerime marangozlukla başladım. Özel mobilyalar ve mimari parçalar tasarlıyordum. Bu deneyim beni, Montreal’de üniversitede ürün tasarımı okumaya yöneltti. Yerel olarak çalıştıktan sonra Kanada’nın dışına bakma ihtiyacı hissettim ve İsviçre’nin Lozan kentindeki ECAL’de Design for Luxury & Craftsmanship (Lüks ve Zanaatkarlık için Tasarım) Yüksek Lisans programına başvurdum. Mika ile orada tanıştık. İkimiz de bu programı tamamladık ve Paloceras böylece şekillenmeye başladı.
Mika: Benim geçmişim ise dijital tasarım üzerinedir. Finlandiya’da bir reklam ajansında sanat yönetmeni olarak, ardından teknoloji firmalarında çoğunlukla dijital ürün tasarımı alanında çalıştım. Yıllarca dijital ortamlarda çalıştıktan sonra daha fiziksel bir şey yapma isteği duydum. Covid karantinası sırasında Londra’da yaşarken tasarımcı bir arkadaşla yürüyüşe çıktığımızda olası gelecekten konuşurken ECAL’den bahsettik. Başvurdum, kabul edildim ve bu karar her şeyi değiştirdi. Alexis’le orada tanıştık. Ben dijitalden gelip dokunsallık arıyordum, o ise zanaattan gelip dijitale ilgi duyuyordu. Yeteneklerimiz birbirini tamamlıyordu ve birlikte bir şeyler denemenin mantıklı olacağını hissettik. Programın sonuna doğru Alexis tezinde güneş gözlüklerini araştırmaya başladı. Prototiplemelere giriştik ve sonunda gözlük tasarlamaya karar verdik. Bu alanın ne kadar karmaşık olduğunu o zaman henüz bilmiyorduk.
Paloceras ismini nasıl buldunuz ve marka nasıl oluştu?
Mika: Birlikte bir şey yapmaya karar verdikten sonra bir isme ihtiyacımız vardı. O sırada hala İsviçre’de yaşıyordum. Bir gün parkta yürürken kelebekler gördüm ve Latince kelebek demek olan Rhopalocera’yı düşündüm. “Rho” kısmını attım, sonuna bir “s” ekledim ve uygunlukları kontrol ettim. Şaşırtıcı şekilde domain’ler, sosyal medya hesapları da dahil olmak üzere hiçbir yerde kullanılmamıştı. Hemen Alexis’i aradım.
Alexis: Lozan’da küçük bir Afrika kafesinde buluştuk ve karar verdik. İsmi oracıkta tescilledik. Henüz Pebble koleksiyonunu bile düşünmemiştik.
Pebble koleksiyonu moda çevrelerinde hızla ilgi gördü. Bu ilgiyi ön görmüş müydünüz?
Mika: Gözlüğü, işlevsel bir nesne olarak değil, duygusal ve estetik bir etki aracı olarak ele almak istedik. Bu kategori genellikle kendine teknik ya da optik bir pencereden bakıyor. Biz ise modanın perspektifinden bakarsak ne olur, onu görmek istedik. Ben her zaman tasarım, teknoloji ve iş dünyasının kesişim noktasıyla ilgilendim. Sadece bir alanda kalmak bana yeterli gelmezdi. Gözlükte yeni bir şey tasarlamaktan fazlası vardı; daha geniş bir yaratıcı ekosistem inşa etmek gerekiyordu. Şimdi Londra’daki atölyemizde sanatçılarla birlikte özel tasarımlar yapıyoruz. Bu işbirlikleri, Paloceras çatısı altında farklı yaratıcı vizyonların da yer bulmasını sağlıyor. Böylece marka sadece bir ürün değil, aynı zamanda bir platform oluyor.
Alexis: Pebble koleksiyonu başta yaratıcı bir deneydi ama insanlarla bağ kurma amacı da hep vardı. Yüksek lisans tezim güneş gözlükleri ve onların kültürel anlamları üzerindeydi. Gözlük dünyasında pek çok “bekçi” olduğunu fark ettim. Bağımsız marka sayısı az ve bu sektöre adım atmak ise zorlu görünüyordu. Bu zorluk bizi daha da motive etti.
Yepyeni bir asetat estetiği geliştirdiniz. Süreçten ve üretimini nerede yaptığınızdan söz eder misiniz?
Alexis: Uzun bir süreçti. Çoğu tasarımın birbirine benzediği bu kategoride, tanıdık gelmeyen bir şey yapmak istedik. Gözlük tasarımını baştan icat ettiğimizi iddia etmiyoruz ama Paloceras’a özgü, hemen tanınan formlar yaratmak istedik. Asetatla denemeler yaptık, fizik yazılımları ve dijital araçlarla alışılmadık formlar araştırdık. Böylece şişirilmiş (inflated) form fikrine ulaştık. İtalya ve Fransa’daki üreticilere ulaştık ama bu formları üretmeye uygun teknoloji mevcut değildi. Gerçek uzmanlık Shenzhen’deydi, bu yüzden kaynağa yani Çin’e gittik. Shenzhen’de aradığımız teknik kapasiteye sahip küçük, yetenekli bir ekip bulduk. Onların kullandığı kalıplama tekniği, enjeksiyon kalıplamaya benziyor ama asetat için özel olarak uyarlanmış. O dönemde bu teknik Avrupa’da mevcut değildi, hala da pek yaygın değil. Bahsettiğim kalıplama süreci, geleneksel asetat üretiminden farklı makineler ve beceriler gerektiriyor. Tasarım niyeti ile teknik uygulamanın bu birleşimi, sınırları zorlamamıza olanak sağladı. Shenzhen’deki ekibi birçok kez ziyaret ettim. Üretimi yerinde görmek, çalışma koşullarını anlamak ve bizim standartlarımızla uyumlu olduklarından emin olmak bizim için çok önemliydi. Oradaki işbirliğimiz konusunda şeffafız çünkü gerçekten mükemmel bir iş çıkarıyorlar.
New York lansmanınızla Pebble serinize eklenen VX Aviator ve DX Diamond’ı tanıttınız. Özelliklerinden bahseder misiniz?
Mika: Pebble koleksiyonu bir kare ve bir yuvarlak formla başlamıştı. Elbette bu yeterli olmayacaktı. Biz aviator ve cat-eye gibi popüler formları kendi dilimizle yeniden yorumlamak istedik. Renk bu yılki evrimimizde çok büyük rol oynadı. Siyah ve kaplumbağa kabuğu gibi klasiklerin ötesinde, kendi deneyimlerimize dayalı çift laminasyonlar ve yoğun tonlar sunmak istedik. Bazılarını Mazzucchelli’nin özel laminatlarıyla, bazılarını ise farklı manyetik renkleri karıştırarak kendimiz geliştirdik. Bu yenilikler Pebble koleksiyonu için büyük bir sıçrama oldu.
Alexis: Heykel yapmakla takılabilir bir şey yapmak arasında hassas bir denge var. Bu gerilim bizi besliyor. VX Aviator cesur ve tanınabilir formuyla öne çıkıyor. DX Diamond ise daha açılı, daha sert bir karaktere sahip. Cat-eye’a gönderme yapıyor ama daha nötr. Tasarımlar herkes için olsun istiyoruz, bu yüzden tamamen feminen bir siluetten kaçındık. Bu yeni formlar, insanların bizden beklediği çeşitliliğe, yeni form arayışına ve renklere de cevap veriyor.
Portekiz ve Finlandiya arasında çalışıyorsunuz. Bu ikili sistem sizin için nasıl işliyor?
Mika: Şu anda ekibimizin çoğu Finlandiya’da. Alexis ise hala prototiplemenin büyük kısmının yapıldığı ve tasarım stüdyomuzun yer aldığı Lizbon’da. Aldığımız verimden ve tempomuzdan memnunuz.
Alexis: Markanın ilk evi Portekiz’di. İlk yıl her şey dijital olarak Lizbon’da geliştirildi. Mika ailevi nedenlerle Finlandiya’ya döndüğünde yeni bir düzen kurduk ve ikimiz için de işleyen ve işe yarayan bir ritim bulduk.
Paloceras için sıradaki hedefiniz nedir? Yeni sürprizler beklemeli miyiz?
Mika: İlk optik koleksiyonumuzu tanıtmaya hazırlanıyoruz.
Alexis: Geliştirme süreci zaten başladı. Koleksiyonu önümüzdeki Eylül ayında Silmo Paris fuarında sunmayı planlıyoruz. Perakende ortaklarımız için optik koleksiyonun çok önemli olduğunun bilincindeyiz. Bu yeni optik modellerimizi günlük kullanım için tasarlarken, güneş gözlüklerimizdeki yaratıcı yaklaşımımızı korumaya kararlıyız.
Kaynak: Eyestylist
Temmuz 2025