Sinüzitin Kör Yapabilir

Sinüs boşluklarının çevresinde, göz ve beyin yer alıyor. Dolayısıyla sinüs  enfeksiyonu çevreye yayıldığında yüz kemiklerinde osteit denilen iltihaplanmalara, göze yayıldığında körlüğe kadar giden durumlar olabiliyor.

Burun çevresindeki kemiklerin içinde yer alan kemik boşluklarına sinüs adı verilir. Bu boşlukların iltihaplanmasına da sinüzit adı verilir. Burunun hemen yan taraflarındaki üst çene kemiğinin içinde bulunan ve sinüslerin en büyüğü olan sinüs maksiller sinüstür. Sinüslerin burun içine açılan bu küçük deliklerinin, herhangi bir sebep sonucu tıkanması ile sinüslerde enfeksiyon ve buna bağlı hastalık bulguları ortaya çıkar. Bu tıkanmanın nedeni; basit bir üst solunum yolu enfeksiyonunun uzaması olabileceği gibi burun alerjileri, burun içindeki kemik veya kıkırdak eğrilikleri, hatta burun içindeki et büyümeleri olabilir. Sinüsler, her kişide farklı boyutlarda olduklarından sesin tipinin oluşmasında görevleri olduğu gibi içleri hava ile dolu olduğundan kafanın ağırlığının da azaltılmasında da görevlidirler. Asıl önemli görevleri ise solunan havanın ısıtılıp nemlendirilmesi ve her gün belli oranda salgı yaparak havanın içindeki partikül ve zararlı organizmaların temizlenerek dışarı atılmasıdır.
Kulak Burun Boğaz, Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Özcan Acuner, sinüzit konusunda uyarılarda bulunarak özellikle soğukta kalınmaması, saçların ıslak kalmamasının başlıca korunma yollarından biri olduğunu belirtti. Sinüzitin ilk ve en sık komplikasyonunun, iltihabın göz çukuru içine yayılması ve körlüğe kadar gidebilen hastalıklardan olduğuna dikkat çeken Dr. Acuner, alınacak tedbirlerle hastalıktan korunmanın mümkün olabileceğini belirtti.
Sinüzit Belirtileri
Sinüzit belirtileri hakkında uyarılarda bulunan Dr. Acuner, sözlerine şöyle devam etti: “Sinüzit genel olarak akut ve kronik (müzmin) olarak ikiye ayrılır. Akut sinüzit yeni oluşan sinüzit anlamına gelir. Uygun tedavi edildiğinde tamamen iyileşir. Ancak kronik sinüzit sinüslerde sürekli bir iltihap anlamına gelir ve tedavisi zordur. Akut ve kronik sinüzitin belirtileri birbirinden farklıdır. Akut sinüzitte hastayı en çok rahatsız eden şikayetlerden biri ağrıdır. Bu hangi sinüsün iltihaplandığına göre baş ağrısı, yüz ağrısı, göz çevresinde ağrı şeklinde olur. Genellikle öne doğru eğilmekle ağrı artar. Yüzde, sinüse uyan bölgeye basmak veya vurmakla bu ağrı artar. Sinüzitin en yaygın belirtileri:

  • Burun tıkanıklığı,
  • Burun akıntısı,
  • Koku duyusunda azalma,
  • Geniz akıntısı,
  • Ateş,
  • Çene ve dişlerde ağrı,
  • Ağız kokusu,
  • Burun kanaması,
  • Yüzde şişme
  • Göz altlarında morarma

Yüzde şişlik ve göz altlarında morarma daha çok çocuklarda görülen bir bulgudur. Öksürük hem akut hem de kronik sinüzitin belirtisidir. Kronik sinüzitte şikayetler daha uzun süreli olmasına rağmen daha hafiftir. Ağrı daha seyrek hatta bazen yoktur. Hastayı en çok geniz akıntısı ve buna bağlı boğaz ağrısı ve öksürük rahatsız eder. Bunun dışında yine burun tıkanıklığı, yüzde dolgunluk hissi ve ağız kokusu olur. Kronik sinüziti olan hastalar bazen ataklar halinde oluşabilen akut dönemler yaşayabilirler.
Körlüğe Kadar Gidebilen Tehlike
İltihabın göz çukuru içine yayılmasının körlüğe neden olabileceğine dikkat çeken Dr. Acuner, “Sinüzitin ilk ve en sık komplikasyonu, iltihabın göz çukuru içine yayılması ve körlüğe kadar gidebilen hastalıklarıdır. Böyle bir durumda ağrı göz içinde hissedilir. Gözde dışa doğru şişme ve göz etrafında morarma bulguları olabilir. Daha nadir komplikasyonlar; iltihabın beyin zarına veya beyin içine yayılarak abse oluşması, iltihabın sinüs içinde abseleşmesi ve kemik iltihabı sayılabilir. Bu tür durumlar oluştuğunda tedavi daha ciddi yapılmalıdır ve ilaç tedavisiyle birlikte ameliyat gerektirir. Hastaların sinüzit olmamak veya olunursa kolay tedavi edilebilmek için dikkat edebilecekleri birkaç şey vardır. Bunun için soğukta kalmamak, saçların ıslak kalmaması, yaşadıkları ortamın nemi ve ısısının uygun olması, sigaranın dumanında dahi kalınmaması, alerjiye yol açabilecek toz, duman veya diğer irritan maddelerden uzak kalınması gibi önlemler alınabilir. Üst solunum yollarının nezle veya grip gibi virütik enfeksiyonların da uzun sürmesi durumunda daha ciddi tedavilere baş vurmakta hastalığın uzayıp bir sinüs enfeksiyonuna dönmesini engelleyebilir” dedi.

Haziran 2023

Arpacık Nasıl Geçer?

Arpacık, göz kapağı çevresinde ortaya çıkan, iltihaplı ve ağrılı bir şişliktir. Peki, arpacık nasıl geçer? Arpacık belirtileri nelerdir?

Arpacıklar, göz kapağındaki yağ bezlerinin ya da kirpik kökünün enfeksiyonu sonucu gelişir. Enfeksiyona genellikle stafilokok bakterileri neden olur. Bu enfeksiyon; temiz olmayan ellerin göz bölgesine götürülmesi, kontakt lens ya da kozmetik ürünlerin kullanımında hijyene dikkat edilmemesi sonucu gelişebilir. Sık görülen bir göz enfeksiyonudur ve her yaşta görülebilir. Arpacık, kişinin hayatı boyunca birkaç defa tekrarlayabilir.

Arpacık Türleri Nelerdir?
Arpacık türleri; iç ve dış arpacık olmak üzere ikiye ayrılır. İnternal olanlar kapağın üst kısmında, eksternal olanlar da kirpik dibinde oluşmaktadır. İç arpacıklardan çok daha yaygın olarak görülen dış arpacıklar, genellikle kirpik folikülünde, bazen de bir yağ bezinde başlar. İç arpacıkların çoğu ise göz kapağı dokusundaki bir yağ (meibomian) bezinde başlar. Büyüdükçe gözü zorlayan bu tür, dış arpacıklardan daha acı verici olma eğilimindedirler.

Arpacık Belirtileri Nelerdir?
Arpacık, çok karakteristik belirtileri olan bir enfeksiyondur. Göz kapağı üzerinde kırmızı, sivilceye benzer, ağrılı bir şişlik ile kendini gösterir. Göz çevresinde ve göz kapağında ağrı, şişkinlik ve gözde sulanmaya neden olur. Çıkan yumrunun merkezinde iltihaba benzer beyaz bir nokta bulunabilir ve tüm göz kapağının şişmesine de neden olabilir. Arpacık çoğunlukla tek gözü etkiler. Ancak tek gözde aynı zamanda birden fazla arpacık çıkması da mümkündür. Arpacık, göz enfeksiyonları arasında en sık rastlananlardan biridir. Bazen belirtileri benzerlik gösteren ancak arpacık kadar yoğun ağrı yapmayan diğer enfeksiyonlarla karıştırılabilir. Göz kapağında kızarıklık ve yumru olarak görülen şalazyon bunlardan biridir. Şalazyon genellikle ağrı yapmayan bir yumru olarak ortaya çıkar. Bastırıldığında serttir. Kirpik diplerindeki yağ bezlerinin tıkanması sonucu oluşur ve arpacıktan farklı olarak çoğunlukla göz kapağının iç kısmında gelişir. Şalazyon ve arpacık farklı sebeplere bağlı olarak ortaya çıkmalarına rağmen genellikle benzer şekilde tedavi edilir. Diğer sık karşılaşılan göz enfeksiyonları ise blefarit ve konjonktivittir. Şayet gözde kızarıklık varsa, ancak içi iltihap dolu bir şişkinlik söz konusu değilse ve sulanma görülüyorsa blefarit ya da konjonktivitten şüphelenmek gerekir. Blefarit kirpik diplerinde görülen bir rahatsızlıktır. Konjonkitivit ise bakteriyel ya da viral olabilen bir göz enfeksiyonudur.

Arpacık Nasıl Tedavi Edilir?
Arpacık sık karşılaşılan bir enfeksiyondur ve çoğu zaman kendiliğinden kaybolur. Arpacığın çıkacağı hissedildiğinde ya da bölgedeki şişkinliğin farkına varıldığında ılık ve nemli bir bez ile bölgeye kompres yapmak iyileşme sürecini hızlandırıp bölgedeki hassasiyeti ve ağrıyı azaltabilir. Bu kompresin, arpacık varlığını sürdürdüğü müddetçe, günde birkaç kez 5-10 dakika uygulanması yeterlidir. Ağrıyı dindirmek için ağrı kesiciler de kullanılabilir. Ancak arpacıkta 48 saat içinde bir iyileşme görülmezse, kızarıklık ve şişkinlik göz kapağının tamamına ve yanak bölgesine doğru yayılırsa ya da görmede bozukluk gelişirse bir doktora görünmekte fayda vardır. Bu gibi durumlarda antibiyotik tedavisi yapılabilir ya da arpacığın içindeki iltihabın boşaltılması için cerrahi müdahalede bulunulabilir. Arpacık çıktığında elleri göze götürmekten kaçınmak ve kontakt lens kullanmaya ara vermek gereklidir. Çıkan yumru bir sivilce gibi görünebilir ancak kolay iyileşeceğini düşünerek sıkılmaya çalışılmamalıdır. Çünkü enfeksiyonun dağılmasına sebep olabilir.

Arpacığın daha hızlı iyileşmesi ve enfeksiyonun dağılmasını önlemek için aşağıdaki yöntemler uygulanabilir:

  • Ellerinizi yıkadıktan sonra temiz bir havlu ya da bezi ılık suya bastırıp arpacığın üzerinde 5-10 dakika süre ile kompres yapın.
  • Sonrasında parmağınızı arpacığın üzerinde gezdirerek tıkanmış olan kanalın açılması için hafifçe masaj yapın.
  • Arpacık çıktığında ellerinizi, yüzünüzü ve göz bölgenizi temiz tutun. Gözlerdeki çapakları temizleyin.
  • Ilık kompresi her defasında temizlenen bir bez ile gün içinde birkaç defa tekrarlayın.

Arpacık ne kadar sürede geçer?
Arpacık kendi kendine geçse bile şalazyon şeklinde kalma ihtimali fazla olmaktadır. Arpacık kendi kendini sınırlamakla birlikte tedavi edilmediğinde kistleşme riski artış gösterir. Arpacığın ortalama enfeksiyon hali yaklaşık bir hafta sürer. Tedavi ile bir haftada enfeksiyon bulguları düzelir. Arpacık için ne kadar erken tedaviye başlanırsa, ortaya çıktığı yerde iz kalmadan iyileşme şansı artar ve şalazyon olma riski azalır.

Arpacık bulaşıcı mıdır?
Bu rahatsızlık hakkında en çok merak edilen konular içerisinde bulaşıcı olup olmadığı gelmektedir. Ancak arpacık hastalığının herhangi bir şekilde bulaşıcı olmadığını söylemek mümkündür. Çünkü kendi kendini sınırlayan bir enfeksiyon şeklidir. Yani sadece bulunduğu bölge itibariyle kendini ciddi anlamda büyütür. Bunun dışında vücudun başka bölgesine bulaşmaz ya da herhangi bir kişiye de farklı yollardan bulaşmaz. Arpacık rahatsızlığı herhangi bir yolla bir başkasına geçmez. Yani temas veya hava yolu ile beraber birçok farklı yöntem ele alınsa bile, hiçbir şekilde başkasına bulaşan bir rahatsızlık değildir.

Arpacık tedavi edilmezse ne olur?
Arpacık tedavi edilmezse şalazyon olma ihtimali artar. Çok nadir de olsa arpacığın sıkılmaya çalışılması ve göze yanlış müdahalelerin yapılması göz kapağında aşırı derecede yüze yayılan şişliklerin ortaya çıkmasına (preseptal selülit) sebep olabilir. Bu özellikle çocuklarda çok risklidir. Çünkü çocukların yüz bölgesindeki enfeksiyonlar beyne yayılım gösterebilir. Bu sebeple göz kapaklarındaki iltihaplar çok dikkate alınmalıdır.

Arpacık riskini artıran faktörler
Yetersiz kapak hijyeni: Özellikle çocukların ellerini yüzlerini yıkamaması ve kirpik diplerinin iyi steril edilmemesi
Bilefarit gibi hastalıkların varlığı: Bilefarit gibi arpacığa sebep başka kapak hastalıklarının varlığı
Kontakt lens hijyeni: Kontakt lens kullananların lenslerini iyice dezenfekte etmeden veya önce ellerini yıkamadan takıp çıkarması
Makyajı silmeden uyumak: Göz makyajının temizlenmeden gece boyunca gözde bırakılması
Cilt rahatsızlıkları: Yüz kızarıklığı ile karakterize bir cilt hastalığı olan rosacea’ya sahip olmak

Arpacık çıkmaması için neler yapılabilir?

  • Ellerin sabun ve ılık suyla yıkanıp hijyeni sağlanmalı. Özellikle çocuklar uyumadan önce kirpik dipleri bebe şampuanı ile yıkanmalıdır.
  • Eller gözlerden uzak tutulmalı, göz ovalanmamalıdır.
  • Kozmetik ürünlere özen gösterilmeli, eski kozmetik ürünler atılarak göz enfeksiyonu riski azaltılmalı.
  • Kozmetik ürünler başkalarıyla paylaşılmamalı, gece boyunca makyajlı bir şekilde yatılmamalıdır. Çünkü makyaj ürünleri gözyaşı bezlerinin tıkanmasına neden olur.
  • Alerji yapan kozmetik ürünler tercih edilmemeli.
  • Kontakt lenslerin temiz olduğundan emin olunmalıdır. Kontakt lens kullananlar lenslere dokunmadan önce ellerini iyice yıkamalı ve dezenfekte etmek için doktorun tavsiyelerine uyması gerekmektedir.
  • Daha önce gözde arpacık çıktıysa, düzenli olarak sıcak kompres yapılarak tekrar çıkmasını önlemeye yardımcı olabiliriz.
  • Blefarit rahatsızlığı olanlar gözlerinin bakımı için doktorlarının talimatlarını uygulamalı,  düzenli olarak kirpik dibi kepeklenmelerinin temizlenmesi alışkanlık haline getirilmelidir.
    Prof. Dr. Murat Hasanreisoğlu

Mayıs 2023

 

Göz İçi Merceklerde Yeni Dönem

Bugün en güncel tedavi akıllı merceklerdir. Trifokal ya da edof dediğimiz özellikli merceklerle yakını görmek mümkün.

Genellikle 40’lı yaşların başında başlayan ve presbiyopi dönemi olarak adlandırılan bu dönemde yakın gözlüklerin kullanılmaya başlandığını söyleyen Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Efekan Coşkunseven, “Bugün en güncel tedavi akıllı merceklerdir. Trifokal ya da edof dediğimiz özellikli merceklerle yakını görmek mümkün” dedi. Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Efekan Coşkunseven, 40-45 yaşından sonra yakın gözlüklerin kullanılmaya başlandığını söyleyerek en güncel tedavinin akıllı mercekler olduğunu belirtti. Bu mercekler sayesinde hastanın yakını görebildiğini ve katarakt ameliyatı olmasına gerek kalmadığını söyleyen Doç. Dr. Coşkunseven, bu özel yapıdaki lensler sayesinde göze dışarıdan bakıldığında parlamanın da ortadan kalktığını ifade etti.

Pandemiyle birlikte çoğu kişinin evde çalışmaya başladığını belirten Doç. Dr. Efekan Coşkunseven, “Eğitimleri evden almaya başladık. Bu da tabletlere ve bilgisayarlara bağımlılığımızı artırdı. Maalesef hepimizin yaşamak zorunda olduğu ergenlik, menopoz ve andropoz gibi bir dönem var. Biz buna presbiyopi dönemi diyoruz. Maalesef 40-45 yaşından sonra yakın gözlüklerini kullanmak zorunda kalıyoruz. Akıllı mercek kullanması gereken kişilerin yakın gözlüğünü daha az kullanarak veya kullanmadan hayatlarına devam etme şansı olabilir” dedi.

Merceğin Dışarıdan Fark Edilmesi Mümkün Olmuyor
Merceğin dışardan fark edilmesi mümkün olmadığını söyleyen Doç. Dr. Coşkunseven şöyle konuştu: “Biz buna özel bir yapıda trifokal ya da edof dediğimiz özellikli mercekler adını veriyoruz. Bu merceklerle yakını görebilmek mümkün. Daha önce bu merceklerde hastalarımızın çok şikayetçi olduğu bir konu vardı.  Katarakt ameliyatları sonrasında bu mercekleri taktığımızda, hastalar bu merceklerin dışarıdan fark edilmesinden şikayet ediyordu. Yeni teknolojilerde yapılan yeni merceklerde artık bu durum ortadan kaldırıldı ve merceğin dışarıdan fark edilmesi neredeyse mümkün olmuyor. Ameliyat yaklaşık 5-10 dakika sürüyor. Hastalarımızın ameliyattan sonra yatmalarına gerek kalmıyor ve hemen sosyal hayatlarına dönebiliyorlar.”

Katarakt Ameliyatıyla Aynı Özelliklere Sahip
Bu yöntem katarakt çağında olan, kataraktı olan hastalara uygulanabildiği gibi kataraktı olmayan ya da az olan 40-45 yaşın üzerindeki hastalara da yapılıyor. Doç. Dr. Coşkunseven, “Daha önce başka çeşitli yöntemlere başvurulurken şu anda en güncel olan ve dünyada en çok kabul edilmiş yöntem trifokal ve edof dediğimiz özelliklere sahip olan lenslerin kullanılması. Bu ameliyat aslında bir katarakt ameliyatıyla aynı özelliklere sahip ve bu ameliyatı geçiren hastalar bir daha da katarakt ameliyatı geçirmelerine gerek kalmıyor. Hastaların en çok şikayetlerinden biri dışarıdan başka insanları onlara baktığında kedi gözü gibi bu gözlerin parlamasıydı. Gece, bir restoranda oturduklarında çevrelerindeki diğer insanların bir ameliyat olduğunu fark etmeleri onları rahatsız ediyordu. Gece ışık dağılmaları etkisi çok azaldı. Burada en önemli konu doğru hastaya doğru merceği seçmek. Bunu araştırabilen özel yöntemler ve cihazlar var. Bu cihazlarla hangi hastaya hangi merceği seçeceğimize karar veriyoruz. Hasta daha önce lazer tedavisi geçirmiş mi, korneasında herhangi başka bir problem var mı, bunlar değerlendiriliyor. Bunların ışığında özelliğine göre doğru mercek seçilerek hastalara yardımcı olunuyor” dedi.

Hastalık Tekrarlanmıyor
On beş – yirmi yıl önce lazer tedavisi olup, şimdi bu ameliyatı olmak için gelenlerin de olduğunu söyleyen Doç. Dr. Coşkunseven, “Tabii ki çok özel yöntemlerle bu gözün korneasında ne gibi bir değişiklik olduğunun önce değerlendirilmesi lazım. Bu değerlendirildikten sonra bu özellikli lenslerden hangisini seçeceğimize karar veriyoruz ve hastalarımıza bu şekilde yardımcı oluyoruz. Bu mercek sayesinde hastanın daha sonradan bir kataraktla karşılaşması da mümkün olmuyor çünkü tümüyle katarakt yapan merceği değiştirmiş oluyoruz. Bu ameliyat ömürlük bir ameliyattır” dedi.

Nisan 2023

Göz Ağrınızın Sebepleri

Gözlerde ve çevresindeki ağrı çoğu zaman basit göz yorgunluğuna bağlı ortaya çıkabilirken, bazen de ciddi sorunların belirtisi olabiliyor.

Göz ağrısı, çoğu insanda ara sıra gözlenen fakat nadiren ciddi bir tıbbi durumdan kaynaklanan ağrı çeşididir. Göz ağrısı, ağrıyı gözün neresinde hissettiğinize bağlı olarak ikiye ayrılır. Gözün yüzeyinde görülen ağrılara oküler, içinde ya da daha derinlerde hissedilen ağrılara orbital ağrı denir. Göz ağrısına; kızarıklık, kanlanma, kaşıntı, yanma, batma ve şişlik eşlik ediyorsa mutlaka bir göz doktoruna başvurmak gerekiyor. Uzman hekimler tarafından yapılan detaylı bir göz ve görme muayenesiyle sorunun belirlenmesi, olası kalıcı hasarları önlemek adına oldukça önem taşıyor. Memorial Kayseri Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümü’nden Op. Dr. Mehmet Esat Teker göz ağrısı ile ilgili bilgi verdi.

Sinüzit veya baş ağrısı gözlere yansıyabilir

İnsanların büyük bir bölümünde zaman zaman gözde ağrı şikayetleri olabilmektedir. Gözlerdeki travma, iltihaplanma ve enfeksiyon gibi nedenlerle ağrı ortaya çıkabilmektedir. Ağrı tek gözde olabileceği gibi, her iki gözde de olabilmektedir. Göz ağrısının tam olarak yerini tayin etmek hasta açısından zordur. Dolayısıyla ağrının yeri ve sebebinin belirlenmesi açısından doktor muayenesi şarttır. Ağrının varlığı ve görülen ek belirtiler hastalığın doğru tanısında yardımcı olmaktadır. Ağrı bazen kendiliğinden geçebilmekte bazen de tedavi gerekebilmektedir. Gözlerdeki ağrı genelde sinüzit veya baş ağrısının göze yansıması şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Bu durumda hastalar Nöroloji ve Kulak Burun Boğaz bölümlerine yönlendirilmektedir.

Bazı sorunlar göz ağrısının nedeni olabilir

Birden çok göz hastalığı gözde ağrı ile kendini belli etmektedir. Gözde başlayan ağrının nedeni bazı sorun ve hastalıklar olabilmektedir.

Gözde yabancı cisim: Göze kaçan yabancı cisimler; ani başlayan ağrı, batma, yanma ve sulanma şikayetlerinin yanında görmede bulanıklık ile kızarıklığa neden olabilmektedir. Bu durumlarda mutlaka göz doktoruna gidilmeli ve yabancı cisim göz doktoru tarafından çıkarılmalıdır. Cisim kendi kendine çıkarılmaya çalışıldığında göze daha fazla hasar verme riski bulundurmaktadır.

Konjonktivit: Gözün beyaz yapısının üzerindeki dokunun iltihabıdır. Mikrobik, alerjik ve otoimmünite gibi mikrobik olmayan etkenlere de bağlı olabilmektedir. Konjonktivadaki damarların genişlemesi, gözde kızarıklık ile kendini göstermektedir. Bu durumda hastalarda gözde ağrıya ek olarak batma, yanma, sulanma, gözlere kum atılmış gibi bir his, çapaklanma, kaşıntı gibi şikayetler olabilmektedir. Konjonktivit damla tedavileri ile genellikle düzelmektedir.

Korneal abrazyon: Korneada çizilmeye veya sıyrılmaya bağlı ortaya çıkan bir durumdur. Travma sonrası ciddi ağrı batma yanma sulanma, ışıktan rahatsız olma görme bulanıklığı şeklinde kendini gösterir. Olası delinme kontrolü açısından mutlaka zaman kaybedilmeden doktor muayenesi gereklidir.

Keratit: Kornea tabakasının mikrobik veya mikrobik olmayan nedenlere bağlı iltihaplanmasıdır. Özellikle hijyenik kullanılmayan yumuşak kontakt lensler sonrası ortaya çıkan keratitler acilen tedavi gerektirmektedir. Aksi takdirde 24 saat içerisinde gözde delinmeyle sonuçlanabilecek enfeksiyonlar ortaya çıkabilir. Dolayısıyla lenslerin günlük takılıp çıkarılması, hijyene çok dikkat edilmesi ve havuz ya da denize girilirken lensin çıkarılması çok önemlidir.

Glokom: Göz tansiyonu hastalığı kriz durumlarında ciddi ağrı (göz patlayacak şekilde), bulantı, kusma ve baş ağrısı ile kendini gösterir. Acil müdahale edilmesi gereken bir durumdur. Aksi takdirde gözde geri dönüşü olmayan hasarlar bırakabilir.

Üveit: Üveit gözün ön, orta, arka veya tüm üveal tabakasının birlikte tutulabildiği bir durumdur. Hastalarda gözde ağrı, ışık hassasiyeti, görme kaybı ve gözlerde kızarıklıkla kendini gösterir. Travma, enfeksiyon veya bağışıklık sistemi bozukluklarına bağlı ortaya çıkabilmektedir. Erken tanı ve tedavi kalıcı olabilecek hasarları önlemek açısından çok önemlidir.

Optik nevrit: Göz ile beyin arasındaki iletişimi sağlayan görme sinirinin çeşitli nedenlere bağlı iltihaplanmasıdır. Hastalarda ağrı, özellikle göz hareketiyle artan ağrı, görme bulanıklığı, görme alanında kayıplar ile kendini gösterebilir. Acil tedavi edilmesi gereken bir durumdur.

Blefarit veya hordeolum: Kirpik diplerine açılan yağ kanallarının tıkanması sonrası kapaklarda şişlik, hassasiyet ve ağrı ile kendini gösteren bir durumdur. Halk arasında arpacık veya it dirseği olarak bilinmektedir. Genellikle birkaç gün içerisinde şişlik alanındaki iltihabın boşalması sonucu rahatlama yaşanır. Boşalma olmadığı durumlarda masaj yapılarak boşaltılması sonrasında cerrahi gerekliliği azaltmak açısından önemlidir.

Sellülit: Preseptal veya orbital sellülit şeklinde 2 gruba ayrılır. Baş ağrısı, gözde ağrı özellikle göz hareketlerinde ağrı, gözde şişlik, kızarıklık, görme kaybı gibi belirtilerle ortaya çıkıp, selülitin ilerlemesi sonucu nörolojik semptomlarla da kendini gösterebilir. Acil muayene ve uygun tedavinin başlanması hayatidir.

Sklerit veya episklerit: Gözün beyaz kısmının derin dokularının iltihaplanmasıdır. Mikrobik veya mikrobik olamayan nedenlere bağlı ortaya çıkabilmektedir. Mutlaka doktor muayenesi sonrası tedavi edilmesi gerekmektedir.

Kuru göz: Göz kuruluğu, gözün yüzeyini tutan tüm hastalıklara eşlik edebilmektedir. Bazen hafif seyirli olabilmekte, bazen ciddi seviyede olmakta; hastalarda gözde ağrı, yanma, batma, ışık hassasiyeti, görmede bulanıklık ile kendini göstermektedir.

Mart 2023

 

Çoçukluk Çağı Körlük Nedenleri

İnsanın en temel duyularından biri olan görme, bir çocuk dünyaya geldikten 3 ya da 4 ay sonra gelişmeye başlar. Bu sebeple bebeklerin doğumdan hemen sonraki dönemde göz muayenelerinin yapılması ve doğumsal bir göz hastalığı olup olmadığı kontrol edilmelidir.

Dünyada 38 milyona yakın insanın görme engelli olarak yaşadığını söyleyen Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Hakan Özdemir, çocukluk çağında meydana gelen körlüğün başlıca nedeninin doğumsal katarakt, prematüre retinopatisi ve doğumsal göz tansiyonu (glokom) olduğunu söyledi. Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Hakan Özdemir, “Körlük nedenleri, bebeklerde görülen doğumsal nedenler ve erişkinlerde görülen edinsel nedenler olarak ayrılıyor. Doğumsal nedenlerin erken teşhisleri ve mümkünse erken tedavileri büyük önem taşımaktadır. Doğumsal katarakt, prematüre retinopatisi, ve doğumsal göz tansiyonu (glokom) en önemli çocukluk çağı körlük nedenleridir” dedi.

Anne karnında kötü beslenme, radyasyon, kortizon ve sulfamid gibi ilaçların alınması ile anne karnında rubella enfeksiyonunun, doğumsal katarakta neden olabildiğini aktaran Dr. Özdemir şöyle devam etti: “Doğumsal kataraktın zamanında tedavi edilmemesi; zekâ geriliği, yürüme zorluğu ve nistagmusa (gözlerde titreme)  neden olabilir. Öte yandan prematüre retinopatisi bebeklerde tedavi edilmezse çok hızlı bir şekilde körlükle sonuçlanabilir. Prematüre retinopatisi, 37 haftadan önce 1.500 gramdan az doğmuş ve solunum problemi nedeniyle oksijen verilmiş bebeklerde görülür. Bir diğer körlük nedeni olan doğumsal glokom, çocuklarda sinsi bir körlük nedenidir. Ailelerin çocuklarının göz kürelerindeki büyümeyi yakalamaları büyük önem taşımaktadır. Çünkü doğumsal glokomun dışarıdan görülebilecek en önemli bulgusu, bebeklerin ya da çocukların gözlerindeki genel büyümedir.” 

Körlük Nedenleri Toplumlara Göre Değişiyor
Dünyadaki körlük nedenleri sıralamasının toplumların gelişmişlik derecelerine göre değiştiğini ifade eden Prof. Özdemir, “Az gelişmiş toplumlarda önlenebilir ya da tedavi edilebilir körlükler daha sık gözükürken, gelişmiş toplumlarda önlenmesi ve tedavi edilmesi daha zor olan körlük nedenleri ön plandadır. Az gelişmiş ülkelerdeki başlıca körlük nedenleri, katarakt, trahom, kornea hastalıkları, göz yaralanmaları iken; gelişmiş ülkelerdeki başlıca körlük nedenleri ise diyabetik retinopati ve yaşa bağlı makula dejeneresyonudur” ifadelerini kullandı.

Modern Tıbbın İlerlemesiyle Körlük Nedenleri Azaldı
Göz, çok komplike ve narin bir yapıya sahip olduğu için herhangi bir nedenle oluşan hasarın tamiri günümüz modern tıbbında bile oldukça zor olabilmektedir. Ülkemizdeki körlük nedenleri daha çok gelişmiş toplumların körlük nedeni profillerine uymaktadır. Örneğin katarakt, çok büyük oranda ülkemizde körlük nedeni olmaktan çıkmıştır. Günümüzde katarakt cerrahisi çoğu vakada fakoemülsifikasyon tekniği ile yapılmaktadır. Cerrahi sonrası hastalar hızlı bir şekilde günlük hayatlarına dönebilmektedir. Katarakt cerrahisinde göze yerleştirilen yeni lens teknolojileri de daha iyi görsel sonuçlar sağlamanın yanında hastaların günlük konforlarını da arttırma olanağı sunmuştur. Kornea cerrahisi yine hızlı bir şekilde gelişmektedir. Kornea nakillerinin yanı sıra, korneal halka, limbal kök hücre kullanımı gibi yenilikler kullanılmaktadır. Bu sayede birçok hasta körlükten kurtarılabilmektedir. Retina hastalıklarına bağlı körlükler gelişmiş toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de en önemli körlük nedenleridir. Erişkinlerde önemli ani körlük sebeplerinden biri olan retina dekolmanı ameliyatları da ülkemizde başarılı şekilde gerçekleştirilmektedir. Gelişmiş toplumlardaki en önemli körlük nedenleri olan diyabetik retinopati ve yaşa bağlı makula dejenerasyonunda intravitreal enjeksiyonlar ve laser tedaviler uygulanmaktadır. Ayrıca günümüzde tedavisi olmayan bazı retina hastalıklarında gen hücre tedavileri, deneysel olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sinsi bir körlük sebebi olan göz tansiyonu hastalığı (glokom) ile ilgili yeni damlalar, yeni implantlar ve yeni cerrahi teknikler körlüğü engelleme açısından umut vaat etmektedir.

Şubat 2023

 

Sigaranın Gözler Üzerindeki Yıkıcı Etkileri

Söz konusu sigara olduğunda sağlığımız üzerindeki yıkıcı etkileri uzun bir liste oluşturuyor. Sigara, sarı nokta hastalığından bebeklerde şaşılığa kadar birçok göz hastalığına sebebiyet veriyor. Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Şeyda Atabay; sigaranın gözlere verdiği zarara dikkat çekti, önemli uyarılarda bulundu.

Sigara kullanımı, geri dönüşü olmayan birçok göz hastalığına yakalama riskini önemli ölçüde artırır ve sağlık için kalıcı görme kaybına veya körlüğe neden olabilecek kadar kötü bir alışkanlıktır. Sigara dumanında, aromatik polisiklik hidrokarbonlar, katran, zifir, karbon monoksit, formaldehit ve ağır metaller da dahil olmak üzere 5.000 kadar aktif toksik bileşik bulunur. Sigara içmek doğrudan görme kaybının, kataraktın ve maküler dejenerasyonun önde gelen iki sebebiyle doğrudan bağlantılıdır.

Sigara gözlere zarar verir mi?

Sigara içmenin genel sağlık için ne kadar zararlı olduğu bilinen bir gerçek. Dünyada ölümle sonuçlanan hastalıkların meydana gelmesinde sigaranın payı oldukça büyük. Kanser, kalp, damar gibi sağlık sorunlarının birinci faili olan sigara insanın dünyaya açılan penceresi gözler için de büyük tehlike yaratıyor. Özellikle de sol göz merceği ve retina hücrelerini etkileyen sigara, ilerleyen yıllarda görme kayıplarına kadar yol açıyor. Ayrıca katarak ve sarı nokta hastalığına yakalanma riskini de büyük ölçüde arttırıyor. Eğer 50 yaş ve üzerinde hala sigara içen biriyseniz sigaraya bağlı körlük yaşama ihtimaliniz yükseliyor.

Sigara gözleri nasıl etkiliyor?

Sigara içmek veya sigara dumanına maruz kalmak, vücuda toksinlerin alınması demektir. Bu toksinler kan akışının doğal dengesini bozarak kılcal damarlarda tıkanmalara yol açıyor. Kılcal damarlarda yaşanan bu tıkanma, göz sağlığı için gerekli maddelerin kılcal damarlar yoluyla göze ulaşmasına engel oluyor. Bunun yerine zararlı maddeler göze ulaşarak göz sağlığında kalıcı hasarlar bırakıyor.

Sigara ve katarakt arasındaki bağlantı nedir?

Yapılan araştırmalar, sigara içenler ile içmeyenler karşılaştırıldığında katarakt geliştirme riski sigara içenlerde iki katına kadar çıktığını kanıtladı. Bu risk günde birden fazla paket sigara içenler için üç katına kadar çıkabilir. Yine yapılan araştırmalarda, katarakt ile içilen sigara miktarı arasında özel bir ilişki olduğu da kanıtlandı. Ne kadar çok sigara içiliyorsa, katarakt geliştirme şansı o kadar fazla olacaktır. Gözlerin doğal olarak şeffaf lensi zamanla bulanıklaştığında katarakt meydana gelir. Bu yaşa bağlı durum, bulanık görmeye, soluk renklere ve parlaklığa duyarlılığın artmasına neden olur. Uzmanlar sigaranın, mercek hücreleri oksidasyon yoluyla değiştirerek katarakta katkıda bulunduğuna inanmaktadır. Ayrıca sigara içmenin lenste kadmiyum gibi ağır metallerin birikmesine yol açtığına dair kanıtlar da vardır. 

Sigara, sarı nokta hastalığına davetiye çıkarıyor

Yaşa bağlı ortaya çıkan göz hastalıklarının başında sarı nokta hastalığı geliyor. Sarı nokta, gözün arka kısmında retinanın merkezinde bulunan ve renkli görmeyi sağlayan yapıdır. Zarar gördüğünde ise görme kayıplarına yol açar. Hastalığın en büyük belirtisi ise görmede bulanıklıktır. Bunun yanı sıra;

  • Görme kalitesinde bozulma,
  • Okuma zorluğu,
  • Cisimleri seçememe,
  • Yüzleri tanımakta zorlanma,
  • Işığa hassasiyet,
  • Işık çakmaları,
  • Gece görüşünde azalma,
  • Bakarken görülen kahverengi leke de sarı nokta hastalığının yol açtığı semptomlardandır.

Sigara kullanmak, aynı zamanda bir kişinin makula dejenerasyonu gelişme riskini de ciddi düzeyde arttırır. Yapılan araştırmalar, sigara içenlerin hiç sigara içmemiş olanlardan 2 ile 4 kat daha fazla bu göz sorununu geliştirme riski olduğunu kanıtladı. Kataraktta olduğu gibi, ne kadar çok sigara içilirse, maküler dejenerasyon geliştirme riski buna paralel olarak artacaktır. Tüm bunlarla beraber sigara içmeyen ancak sıklıkla çevresel sigara dumanına maruz kalan insanlarda da bu göz hastalığının riskinde artış olacaktır. Maküler dejenerasyon, ince ayrıntıları algılamaya izin veren retinanın merkezi kısmı olan makulanın bozulmasını içerir. Makula yıprandığında, insanlar merkezi görüşlerinde bulanıklık, çarpıtma veya sarı, kör noktalar görür. Sigara, retinaya kan akışını engelleyerek maküler dejenerasyonu destekleyebilir. Sigara tüm bunlarla beraber oksidasyonun makulada ki hücreler üzerindeki zararlı etkilerini de ciddi düzeyde arttırabilir. Pasif içici olarak dumanına maruz kalmak sarı nokta hastalığına davetiye çıkarıyor. Hal böyle olunca görme kaybına en çok neden olan sarı nokta hastalığının görülme sıklığı da giderek artıyor. Üstelik sigara sarı nokta hastalığının tedavisinde kullanılan lazerin de etkinliğini azaltıyor.

 Katarakt riskini arttırıyor

Sigara içmenin gözlere verdiği zararlar saymakla bitmiyor. Bir diğer göz hastalığı olan katarakt da sigaraya maruz kalmakla ortaya çıkıyor. Üstelik katarakta yakalanmak için pasif içici olmak bile yetiyor. Çünkü sigara antioksidan faktörlerin seviyesini azaltarak katarakta yol açıyor. Yapılan klinik araştırmalar gösteriyor ki, sigara lensin saydamlığını sağlayan süperoksit, dismutaz ve glutatyonperoksidaz gibi antioksidanları etkiliyor. Kişi ne kadar çok sigara dumanına maruz kalırsa katarakta yakalanma riski de o kadar artıyor.

Bebeklerde şaşılık ve körlüğe yol açabilir

Sigara içmek, gözlerde kuruluğa, göz kaslarının bozulmasına, göz tansiyonun yükselmesine ve göz küresinin öne çıkmasına neden olabilir. Tüm bunların yanı sıra hamilelik sırasında içilen sigara, sadece kişiye değil bebeğe de zarar veriyor. Gebelikte sigara içen annelerin bebeklerinde şaşılık görülme riski artıyor. Hatta erken doğuma neden olan sigara, bebeklerde körlüğe dahi sebep olabiliyor. Göz sağlığını korumak içinse sigarayı bırakmak ve pasif olarak da olsa dumanına maruz kalmamak gerekiyor. En önemlisi de gözlerde normalin dışında bir şeyler olduğu hissedilirse mutlaka uzman bir doktora başvurmak gerekiyor.

Sigaraya ilişkin diğer göz sağlığı sorunları nelerdir?

Ayrıca sigara kullanımı aşağıdaki göz problemlerine yol açabilir;

  • Diyabetik retinopati: Bu sorun, diyabetin sık görülen bir komplikasyonudur. Gözdeki retinanın küçük kan damarlarını etkiler. Retinadaki kan damarları parçalanabilir, sızabilir veya tıkanabilir. Bu durum da zamanla görüşü etkileyebilir. Diyabetik retinopatisi olan bazı kişilerde, retina yüzeyinde yeni kan damarları büyüdüğünde göze ciddi hasarlar gelebilir.
  • Kuru göz sendromu: Bu bozukluk, gözler yeterince gözyaşı üretmediğinde ortaya çıkar. Sigara içmek göz kuruluğuna ve tahrişe neden olduğu için bu patolojinin belirtilerini de kötüleştirebilir.
  • Optik sinir hasarı: Sigara kullanmak gözü, beyin ile birbirine bağlayan ve körlüğe yol açabilen bu sinirde ciddi sorunlara neden olabilir.
  • Göz tembelliği: Ambliyopi olarak da bilinen bu sorun, görme yollarında ve gözde herhangi bir hastalık olmadan görmenin ciddi düzeyde engellenmesi ve seyrek olarak iki gözde ortaya çıkan bir görme sorunudur. Sigara kullanımı büyük oranda göz tembelliğine sebebiyet verebilir.
  • Konjonktivit: Gözdeki beyaz kısım (sklera) ile göz kapaklarının iç kısmını kaplayan ve ince bir zar şeklinde olan tabakanın (konjonktiva) enflamasyonuna (iltihabına) konjonktivit denir. Sigara kullanımı doğrudan konjonktivit ile ilişkilidir.

Sigaradan kaynaklanan görme kaybını önlemek için neler yapılmalıdır?

Sigara ile ilişkili görme kaybından kaçınmak isteyen kişiler için hala umut vardır.  Sigarayı bırakmak, göz hastalıklarından kaçınma şansını arttırır. Örneğin, sigarayı bırakan kişilerin 1 yıl sonra makula dejenerasyonu gelişme riski %6-7 oranında azalmaktadır. 5 yıl sonra ise bu risk %5 oranına kadar düşer. Aynı durum katarakt veya diğer göz sorunları için de geçerlidir. Çok yavaş olmasına rağmen sigaranın gözlere verdiği hasarlar zamanla iyileşecektir. Tüm bunlarla beraber aşağıdaki durumlara da dikkat etmek gerekir;

  • Güneşin zararlı UV ışınlarına karşı koruyucu gözlük kullanılmalıdır.
  • Kitap okuma ve televizyon veya bilgisayar gibi gözleri zorlayan bir aktiviteden sonra gözler dinlendirilmelidir.
  • İyi bir görme keskinliğini korumaya yardımcı olan sağlıklı beslenme alışkanlıkları titiz bir şekilde takip edilmelidir.
  • Göz hijyenine her zaman dikkat edilmelidir.
  • Göz bozukluklarının olası semptomlarını tespit etmek için kan basıncı, kolesterol ve glikoz seviyeleri kontrol edilmelidir.

Sigara kullanımının verdiği hasarları saptamak ve uzmanlarımızla tedavi planı oluşturmak için hastanemize bekleriz.

Ocak 2023

Göz Ağrısı, Sebepleri ve Tedavisi

Birçok göz sorununa bağlı olarak ortaya çıkabilen bir şikayet olan göz ağrısı, bazı durumlarda ciddi göz sorunlarının habercisi olabiliyor. Göz ağrısı nedir? Göz ağrısı belirtileri nelerdir? Göz ağrısı nasıl geçer?

Göz ağrısı, çoğu insanda ara sıra gözlenen fakat nadiren ciddi bir tıbbi durumdan kaynaklanan ağrı çeşididir. Göz ağrısı, ağrıyı gözün neresinde hissettiğinize bağlı olarak ikiye ayrılır. Gözün yüzeyinde görülen ağrılara oküler, içinde ya da daha derinlerde hissedilen ağrılara orbital ağrı denir. Göz ağrıları çoğunlukla ilaç veya tedaviye gerek kalmadan kendiliğinden geçer. Göz ağrısı tedavi edilmezse ne olur? Göz ağrısına ne iyi gelir? Göz ağrısı sebepleri nelerdir? Tüm bu soruların cevabını Prof. Dr. Abdullah Özkaya bizler için cevaplıyor.

GÖZ AĞRISI SEBEPLERİ NELERDİR?
Göze Yabancı Cisim Kaçması: Göze toz veya iş kazalarına bağlı yabancı cisim kaçması; gözde şiddetli bir ağrıya, yaşarmaya ve bulanık görmeye yol açar. Bu durumda öncelikle göz, serum fizyolojik veya suni gözyaşı damlasıyla yıkanmalıdır. Göz doktoru göze uyuşturucu damla damlattıktan sonra, bu yabancı cismi kolayca gözden temizler. Daha sonra antibiyotikli göz damlası ve göz jeli kullanımı gereklidir.

Göz (Kornea) Çizilmesi: Günlük hayatta kaza ile göz çizilmesi sıkça rastlanan bir durumdur. Bu çizik genellikle tırnak, rimel fırçası, kağıt kenarı ile gerçekleşmektedir. Bu durumda da gözde şiddetli bir ağrı, yaşarma ve bulanık görme izlenir. Eğer bu çizik uygun bir şekilde tedavi edilmezse, mikrop kapabilir.

Göz Bozukluğu: Göz çevresinde ağrı ve baş ağrısının en yaygın nedenlerinden biri, göz bozukluğudur. Uzağı göremeyen miyopların, net görmek için gözlerini kısması göz çevresinde bir ağrıya yol açabilir. Yakını net göremeyen hipermetroplar ve presbiyoplar ise, okuduklarına odaklanabilmek için sürekli göz içindeki lenslerini kasmak zorunda kalırlar. Lensteki bu zorlanmalar, hipermetrop ve presbiyoplarda göz çevresinde ve şakaklarda baskı şeklinde, derin bir ağrıya yol açar. O nedenle baş ağrısı şikayeti olan herkesin göz muayenesi olması ve gerekli bulunursa gözlük veya kontakt lens kullanması şarttır.

Göz Kuruluğu: Göz ağrısının çok yaygın nedenlerinden biri de göz kuruluğudur. Göz kuruluğundaki ağrı daha çok “Batma şeklinde” bir ağrıdır. Göz kuruluğunun tedavisi; suni gözyaşı damlaları/jelleri, gözyaşı salgılatan damlalar ve gözyaşı kanal ağzına tıkaç ile gerçekleştirilir.

Arpacık/Şalazyon: Arpacık ya da şalazyon (yağ kisti), göz kapaklarında ağrı, kızarıklık ve şişliğe yol açar. Arpacık ve şalazyon tedavisi için göz kapaklarına sıcak pansuman uygulanmalıdır. Ayrıca göz doktorunuz antibiyotikli/kortizonlu damla kullanmanızı da önerebilir.

Göz İltihabı (Üveit): Üveit, göz ağrısı ve kızarıklığının önemli bir nedenidir. Üveite vücutta pek çok başka hastalık yol açabilmektedir. O nedenle üveit tanısı konanların Romatoloji Uzmanına başvurmaları ve üveitin nedeninin araştırılması gereklidir.

GÖZ AĞRISINA NE İYİ GELİR?
Göz ağrısı, sıklıkla görülmekle birlikte nadiren ciddi bir durumun habercisidir. Tıp dilinde oftalmalji olarak adlandırılan göz ağrısı, genellikle tedaviye gerek duyulmadan düzelir. Ağrının nerede hissedildiğine bağlı olarak göz ağrısı iki temel gruba ayrılır. Göz yüzeyinde hissedilen ağrı oküler; gözün içerisinde hissedilen ise orbital ağrı olarak adlandırılır. Göz yüzeyinde hissedilen ağrı, genellikle kaşındırıcı ve yanıcı karakterdedir. Bu tip ağrının sebebi; göze yabancı cisim batması, enfeksiyon ya da travma olabilir. Göz yüzeyinde hissedilen oküler göz ağrısı tedavisinde göz damlası ve dinlenme genellikle yeterli olur. Göz içerisinde hissedilen orbital ağrı; sızlama, zonklama ve batma şeklinde olabilir. Bu tip göz ağrısı genelde daha yoğun bir tedaviye ihtiyaç duyar.

GÖZ AĞRISI NASIL GEÇER?
Evde bakım: Göz ağrısına neden olan birçok durumu tedavi etmenin en iyi yolu, gözlerinizin dinlenmesini sağlamaktır. Bir bilgisayar ekranına veya televizyona bakmak göz yorgunluğuna neden olabilir. Bu nedenle doktorunuz bir gün veya daha uzun süre kapalı gözlerle dinlenmenizi isteyebilir.

Gözlük: Sık sık kontakt lens takıyorsanız, ara sıra gözlük kullanıp kornealarınızın dinlenmesini sağlamalısınız.

Sıcak kompres: Doktorlar blefarit veya arpacık olan insanlara, gözlerine ılık ve nemli havlular koyma tavsiyesi verebilir. Bu uygulama tıkanmış yağ bezlerini temizlemeye yardımcı olacaktır.

Göz banyosu yapmak: Yabancı bir cisim veya kimyasal bir madde gözünüze temas ederse, tahriş eden maddeyi gözünüzden uzaklaştırmak için suyla veya serum fizyolojik çözeltisiyle yıkamalısınız.

Antibiyotikler: Antibakteriyel damlalar ve oral antibiyotikler, konjonktivit ve kornea sıyrıkları dahil olmak üzere, ağrıya neden olan göz enfeksiyonlarını tedavi etmek için kullanılabilir.

Antihistaminikler: Göz damlaları ve oral ilaçlar, gözlerdeki alerjilerle ilişkili ağrıyı hafifletmeye yardımcı olabilir.

Göz damlaları: Glokomu olan insanlar gözlerindeki basınç oluşumunu azaltmak için ilaçlı damlalar kullanabilir.

Kortikosteroidler: Optik nörit ve iritis gibi daha ciddi enfeksiyonlar için doktorunuz size kortikosteroid reçeteleyebilir.

Ağrı kesici ilaçlar: Ağrı şiddetliyse ve günlük yaşamınıza engelliyorsa, doktorunuz altta yatan durum tedavi edilinceye kadar ağrıyı hafifletmek için bir ağrı kesici ilaç tavsiye edebilir.

Cerrahi müdahale: Yabancı bir cisim veya yanık nedeniyle oluşan hasarı onarmak için nadiren ameliyat gerekir.

Göz ağrılarının çoğu, hiç tedavi almadan veya hafif bir tedavi ile kaybolur. Göz ağrısı ya da ağrıya neden olan tıbbi durumlar nadiren göze kalıcı hasar verir. Bununla beraber, glokom gibi göz ağrısına neden olan bazı durumlar tedavi edilmediğinde daha ciddi sorunlara neden olabilir.

GÖZ AĞRISINI NASIL ÖNLEYEBİLİRSİN?

  • Göze gelebilecek bir nesne ile spor ya da egzersiz yaparken, çimleri biçerken veya el aletleriyle çalışırken gözlük gibi bir koruyucu kullanarak, çizik ve yanık gibi birçok göz hasarını engelleyebilirsiniz.
  • Sert kimyasallar, deterjanlar veya temizleme maddeleri gibi güçlü ajanlar kullanırken gözlerinizi korumalısınız. Bu ajanlar yanlışlıkla göz ile temas ederse gözünüzü vakit geçirmeden bol su ile yıkamalısınız.
  • Çocuğunuza gözlerini yaralayabilecek bir oyuncak vermekten kaçınmalısınız. Çocuğunuz büyük olsa da yaylı, ateşli veya sivri oyuncaklar gözlerine zarar verebilir.
  • Lens kullanıyorsanız, günlük rutin temizleme ve bakımını dikkatlice yapmalısınız. Gözlerinizi dinlendirmek için zaman zaman gözlük kullanabilirsiniz. Tavsiye edilenden daha uzun süre kontak lens takmamalısınız.
  • Göz sağlığınız için günde sekiz saat kaliteli uyku uyumaya özen göstermelisiniz.
  • 20 dakikada bir en az 20 saniye boyunca gözlerinizi ekrandan uzaklaştırmalısınız.

Aralık 2022

Gözlerde Virüs Salgını

Son birkaç yıldır birçok salgın ile baş etmeye çalışırken, şimdi de gözlerde virüs salgını ortaya çıktı. Adenovirüsler çok hızlı bulaşıyor, haftalarca sürüyor. Solunum yolu hastalıklarına yol açmasıyla bilinen adenovirüsler, gözde de ciddi enfeksiyonlara sebep oluyor. Türk Oftalmoloji Derneği Oküler Enfeksiyon Birimi Başkanı Prof. Dr. Ulviye Yiğit, son haftalarda adenovirüse bağlı konjonktivit (göz iltihabı) vakalarında salgın düzeyinde ciddi bir artış yaşandığını belirtti. Bazen haftalarca süren ve görme kayıplarına dahi yol açabilen adenovirüs enfeksiyonu çok hızlı bulaşıyor ve özellikle aile içi bireylerde hızla yayılıyor. Halk arasında kırmızı göz hastalığı olarak da bilinen konjonktivit vakalarının sayısında son haftalarda yüksek bir artış olduğuna işaret eden Prof. Dr. Yiğit, pandemi önlemlerinin gevşetilmesiyle beraber yeniden salgınlara dönüşen virüs enfeksiyonlarının gözleri de olumsuz etkilediğini söyledi. Yiğit, özellikle yakın temas, hijyene dikkat etmemek ve el göz teması ile hastalığın aile bireyleri arasında hızla yayılabildiğini, en çok da anaokulu gibi küçük yaş grubunda temasın engellenmesinin daha zor olması nedeniyle riskin daha yüksek olduğunu belirtti.

YAYILIMI ÇOK HIZLI, GÖRME KAYBINDA DAHİ YOL AÇABİLİYOR
Yayılımı çok hızlı olduğu için hastalığın özellikle aile içerisinde ya da çok yakın temaslı kişiler arasında bulaşıcılığının son derece yüksek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yiğit “Sadece konjonktivit tablosunu daha sık görüyoruz. Konjonktivit ile birlikte kulak önünde adenopati yani lenf bezi büyümesi de eşlik ediyor. Bu hastalarımızın tedavisine hemen başlıyoruz ve çok sıkı takip etmemiz gerekiyor. Çünkü eğer kornea dediğimiz gözün şeffaf tabakasının altında opasiteler (bulanıklık) oluşursa, bunların tedavisi çok ayrı bir önem arz ediyor. Görme kaybına dahi yol açabiliyor. Adenoviral konjonktivit’lerde belirtiler genellikle temaslı olma durumundan birkaç gün sonrasında başlıyor. Tek taraflı başlasa da yüzde 50 kadar vakada bir hafta içinde diğer gözde de tutulum görülebiliyor. Gözde kızarıklık, çapaklanma, sekresyon (salgı artışı) ve kulak önü lenf bezinin büyümesi şeklinde başlıyor. Ardından bir hafta ya da birkaç gün içerisinde diğer gözde de semptomlar görülebiliyor” dedi.

BELİRTİLER HAFTALARCA SÜREBİLİYOR
Kirpiklerde ciddi akıntı nedeniyle sabah gözlerin açılamaması, gözde belirgin kanlanma gibi rahatsız edici belirtilerle seyreden adenovirüs enfeksiyonlarının etkili bir tedavi yöntemi olmadığını, ancak semptomları geriletmeye yönelik tedaviler uygulanabildiğini anlatan Prof. Dr. Yiğit sözlerini şöyle sürdürdü : “Viral enfeksiyonları artık Kovid’den de ülkece öğrendik. Viral durumların, enfeksiyonların net bir tedavisi yoktur. Ancak semptomları düzeltmeye yönelik tedavi uygulayabilirsiniz. Biz de hastalarımızı bu şekilde takip ediyoruz. Adenovirüsün gözdeki semptomları 1 ila 3 hafta sürebilir. Son derece ızdıraplı olabilir. Özellikle ışığa hassasiyet çok rahatsız eder hastaları. Çok fazla batma, yanma, ağrı hissi olabilir. Her iki subepitelyal opasite dediğimiz şeffaf tabakanın alt tabakalarında oluşan bulanıklık varsa, görme kaybı da eklenince hastalarımızın stresi bir kat daha artar ve onların tedavisi daha özellikli bir önem arz eder.”

“BULAŞMA SÜRESİ UZUN, TEMASTAN KAÇINMAK ÖNEMLİ”
Hastalığın bulaşma süresi de uzun olabilir. Birkaç günden birkaç haftaya kadar uzayabilir. Yani bulaştırıcılık zamanı çok uzun olduğu için temastan kaçınmak, bu anlamda çok önemlidir. Semptomlar ortaya çıktıktan sonra hastalığın alevli halinden itibaren de bazen bir iki haftaya kadar uzayan bulaştırıcılık süreleri görülebiliyor. Gözleri adenovirüs enfeksiyonundan korumanın en önemli yolunu, el göz temasını azaltmaktır.

“YAYILIM AÇISINDAN ÇOCUK YAŞ GRUBU DAHA RİSKLİ”
Çocuk yaş grubunun daha risklidir. Anaokullarında bir tane çocukta varsa, öğretmenlerimiz ya da velilerimiz ne kadar çaba sarf ederse etsin, onları izole etmeniz mümkün olmuyor maalesef. O yüzden o yaş grubunda çok daha hızlı yayılabiliyor.

KASIM 2022

En Sık Görülen 5 Retina Hastalığı

Gözün iç arka yüzeyini örten, ince, ışığa hassas tabaka olan retinayı etkileyen bazı hastalıklar, ciddi görme kaybı ile sonuçlanabilir. Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Murat Hasanreisoğlu, en sık görülen retina hastalıkları, bu hastalıkları teşhis ve tedavi yöntemlerini N-Life için anlattı.

Retina; gözün iç arka yüzeyini örten ince, ışığa hassas tabakadır. Göze ulaşan ışık, kornea ve mercek tarafından kırınıma uğrayarak retina üzerine odaklanır. Retinada oluşan bu görüntü elektrik sinyallerine çevrilerek, görme siniri aracılığı ile beyine ulaşır.

Retina dokumuzu etkileyerek hastalık oluşturan belli bazı durumlar şunlardır:

Diyabetik retinopati (Diyabete bağlı retina hasarı)
Diyabet, vücutta insülin hormonunun üretiminin yetersizliği ya da insülin etkisinin yetersizliği nedeniyle gelişen birçok organı etkileyebilen bir metabolik hastalıktır. Diyabet (şeker) hastalığının en olumsuz etkilerinden biri, görmeyi sağlayan hücrelerin yer aldığı ağ tabakanın, yani “retinanın” hasarıdır. Şeker hastalarında küçük kan damarların uzun süren kan şekeri yüksekliğine bağlı olarak hasar görmesi sonucunda gelişen bu duruma diyabetik retinopatiadı verilmektedir. Şeker hastalığına bağlı retina hasarında, küçük damarların hasarına bağlı olarak erken aşamada retina tabakası içinde minik kanamalar ve bu damarlardan sızıntılar görülür. Hasarın ilerlemesiyle birlikte değişiklikler sadece ağ tabaka içinde sınırlı kalmaz. Anormal damarlar gelişmeye ve retina tabakasının dışına, göz küresinin içine doğru uzanmaya başlar. Bu anormal, yeni oluşan damarlar normal damar yapısına göre daha kırılgan olup kan sızıntılarına ve göz içi boşluğuna kanamaya neden olabilir. Hastalık bu aşamada gerektiği gibi tedavi edilmezse, bu anormal damarlar ve gelişen bağ dokusu retina dokusunu da beraberlerinde göz içine doğru çekerek retina tabakasını durduğu göz iç duvarından ayırabilir ve retina dekolmanı adı verilen duruma yol açabilir. Diyabetik retinopatinin ileri aşamasında görülebilen bu durum, artık geri dönüşü çok zor olan ciddi görme kaybı ile sonuçlanabilir. Diyabetik retinopati, göz hekimi tarafından göz bebeğini büyüten damlalar damlatılarak yapılan göz dibi muayenesinde saptanır.Takibinde ve tedavi kararında retinanın ve damar yapılarının durumunu hassas bir şekilde gösteren ileri görüntüleme cihazları ile yapılan testler kullanılmaktadır. Diyabetik retinopati gelişiminden korunmakta en önemli basamak kan şekerinin kontrol altında olması ve istenilen düzeylerde seyretmesidir.

Göz içi ilaç enjeksiyonları uygulanır
Diyabetik retinopati gelişmesi durumunda ise keskin görmemizi sağlayan makula (sarı nokta) bölgesinde görmeyi tehdit edecek derecede sıvı birikmesi durumunda damarlardan sızıntıyı azaltmak için veya anormal damarlar geliştiğinde bu damarların gerilemesini sağlamak amacıyla göz içi ilaç enjeksiyonları uygulanır. Ağ tabakada beslenmeyen alanlar oluştuğunda anormal yeni damar oluşumunu engellemek ve oluşan anormal yeni damarlardan kanamayı, sızıntıyı azaltmak için lazer tedavileri uygulanır. Retina hasarının geç evrelerinde, göz boşluğuna zaman içerisinde geri çekilmeyen kanamalar oluşabilir, bağ dokusu gelişip retina üzerinde çekintiler yapabilir ve retina dekolmanı gelişebilir. Bu durumlarda vitrektomi ameliyatı uygulanabilmektedir.

Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu (Sarı nokta hastalığı)
Makula (sarı nokta); retinanın merkezi görme ve renkli görmeden sorumlu küçük bir bölümüdür. En belirgin şikâyet, merkez görmede bulanıklaşma veya bozulmadır. Okumada, yakın çalışmada ve araç kullanmada zorluk fark edilebilir.  Makula dejenerasyonu olan bir kişi, sayfada bulanık harfler, satırların karışması, merkez görmede siyah veya boş alan tarifleyebilir. Bu durum bireyin günlük faaliyetlerini yapmasını engellemektedir. Kuru ve yaş (eksudatif) olmak üzere iki tipi vardır. Hastaların büyük bir çoğunluğu kuru tip olarak görülmektedir. Genelde, önce kuru tip sarı nokta hastalığı yavaş ve ağrısız ilerleyen şekilde görülürken, yaş tip sarı nokta hastalığı kuru tipin görüldüğü bireylerde, daha ileri safhalarda görülmektedir. Kuru tip sarı nokta hastalığı, retinal pigment epiteli tabakasının altında metabolit birikimlerinden (druzen) kaynaklanırken; yaş tip sarı nokta hastalığı, retina altı bölgede yeni anormal damarların (koroidal neovaskuler membran) oluşumu ve bu damarlardan sızıntı ve kanama gelişmesinden kaynaklanır. Kuru tip sarı nokta hastalığında görme kaybı çoğunlukla yıllar içerisinde yavaş olarak gelişmesine rağmen, yaş tipte ani ve ciddi görme kaybı gelişmektedir. Makula dejenerasyonunun tanısında genellikle damlalı göz dibi muayenesi yeterlidir. Yardımcı ileri görüntüleme tetkikleri sarı nokta hastalığının yaş ve kuru tiplerini ayırt etmek için kullanılabilirler. Hastaların takibinde kullanılan Amsler Grid (ızgara) testi, merkezi görmede bozulmayı ya da kör nokta oluşumunu değerlendirmektedir. Hasta bir gözünü kapatarak açık olan gözüyle 30-40 cm mesafedeki yatay dikey çizgilerden oluşan bir resimli test kağıdının ortasında yer alan noktaya odaklanarak bakar. Çizgilerde silinme, kırılma, eğrilme gibi durumlar olması durumunda göz hekimi başvurusu önerilir.

Tam tedavisi yok, hastalık yavaşlatılabilir
Yaşa bağlı makula dejenerasyonu hastalığını tamamen ortadan kaldıracak etkinliği kanıtlanmış bir tedavi yöntemi yoktur. Tedavi hastalığın gidişatını yavaşlatmak veya durdurmak ve yaşam kalitesini arttırmaya yöneliktir. A, C, E vitaminleri, beta karoten ve çinko; yeşil yapraklı sebzeler ve balık ağırlıklı bir diyet ve sigara kullanımı gibi risk faktörlerinden kaçınmak, ilk aşamadaki önleyici tedavi yöntemlerindendir. Kuru tip sarı nokta hastalığında çeşitli vitamin, mineral takviyeleri ve antioksidan özelliğe sahip olan ilaçlar kullanılmaktadır. Yaş tip sarı nokta hastalığında ise hastalığın seyri daha ağır ve görme kaybı daha hızlıdır. Tedavi edilmediği takdirde semptomlar ağırlaşır, kanamalar görülmeye başlar ve son aşamada ciddi görme kaybına sebep olabilir. Mevcut görme düzeyinin korunması, görme kaybının ilerlemesinin durdurulması için erken evrede tedaviye başlama önemlidir. Günümüzde yaş tip sarı nokta hastalığında sızıntı ve kanamalara neden olup maküla hasarı yapan yeni damar oluşumunu engellemek için çeşitli ilaçların göz içine düzenli enjeksiyonları ile yapılmaktadır.

Retina yırtığı (Retina dekolmanı)
Çoğu durumda, gözün içini dolduran berrak yumurta akı kıvamında olan jöle benzeri vitreusun yapısındaki bozulmalar nedeniyle retina yırtığı kendiliğinden ortaya çıkar, ancak travma veya önceki göz ameliyatı gibi diğer faktörler de retina yırtıklarına neden olabilir. Vitreus normalde retinaya yapışıktır. Ancak yaşla birlikte bu jel retinadan ayrılabilir. Bu duruma arka vitre dekolmanı denir. Çoğunlukla retinada yırtık oluşmadan, herhangi bir sorun olmadan bu ayrılma tamamlanır. Ancak bazen daha yapışkan bir vitreusa ya da yüksek miyop insanlarda olduğu gibi daha ince retinaya sahip kişilerde retinadan ayrılırken çekintilere neden olabilir ve retinada yırtık oluşturabilir. Bu durumda en sık belirtiler uçuşan cisimler görme ve gözde ani ışık çakmalarıdır. Retina yırtıklarına damla damlatılarak yapılan detaylı göz dibi muayenesinde tanı konulmaktadır.

Acil tedavi gerektirir
Retinada yırtık ya da delik oluşması acil tedavi gerektiren bir durum olup saptandığı zaman retinal lazer tedavisi uygulanmalıdır. Aksi takdirde bu retinal yırtık ya da delikten retina altında sıvı sızabilir ve retinanın altındaki tabakadan tamamen ayrılmasına neden olabilir. Bu duruma retina dekolmanı adı verilmektedir. Eğer erken dönemde tedavi edilmezse ciddi görme kaybı ile sonuçlanabilen retina dekolmanlarının tedavisi cerrahi olarak gözün durumuna göre farklı ameliyat teknikleri ile yapılır.

EKİM 2022

Sarkık Göz Kapağı Yorgunluk Sebebi

Yüzün en dikkat çekici yeri olan gözler yaşlanmanın başladığı bölgelerin başındadır. Göz çevresindeki sorunlar kişiyi yorgun gösterir, Bu durum göz sağlığı açısından da önemsenmelidir. Göz Hastalıkları Uzmanı Prof.Dr.Ümit Beden konu ile ilgili bilgiler verdi. Göz kapağı düşüklüğü; çeşitli nedenlere bağlı olarak doğuştan var olan veya sonradan gelişen, göz kapağının gözün renkli kısmını bir milimetreden daha fazla bir uzunlukta örtecek şekilde düşük olması şeklinde görülen bir sağlık sorunudur. Gözlerden yalnızca bir tanesinde veya her iki gözde birden görülmesi söz konusu olabilen göz kapağı düşüklüğü başlı başına bir sorun olabileceği gibi altta yatan farklı bir sağlık sorununa bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Gerek görme kabiliyetinde sorunlara neden olması, gerekse estetik anlamda istenmeyen bir görüntüye sebebiyet vermesi nedeniyle göz kapağı düşüklüğü tedavi edilmelidir.

Gerek genetik yapı, gerekse çevresel faktörler nedeni ile yıllar içerisinde göz çevresinde bazı istenmeyen değişiklikler gelişebilir. Genellikle yaşın ilerlemesi ile göz torbalanmaları, kapak düşüklükleri, cilt sarkmaları, göz kapağı derisinde torbalanma olmadan sadece sarkma ve gevşeme oluşabilir. Bu değişiklikler kişiyi kozmetik olarak rahatsız edebilir ve yorgun-yaşlı görünmesine neden olabilir. Bu gibi durumlarda genellikle yüzeysel uygulamalar yeterli olmamakta ve cerrahi tedavi (bllefaroplasti – göz kapağı estetiği) gerekli olmaktadır. Bu girişimlerde, alt ve üst göz kapaklarından fazla cilt ve yağ dokusunun çıkarılması hedeflenir. Ancak çıkarılan doku miktarlarının çok iyi planlanması, bazen de sadece yerlerinin değiştirilip bırakılması gerekli olabilir. Bu amaçla önce tam bir göz muayenesi ve cerrahi planlama gereklidir.

Düzgün planlanarak yapılmış bir cerrahi işlem hastaya daha genç bir görünüm kazandırır. Fakat bunu gerçekleştirirken göz sağlığını bozacak veya tehlikeye atacak planlamalardan kaçınmak gereklidir. Bu nedenle cerrahi öncesi detaylı bir göz muayenesinin ne kadar değerli olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Göz kapağı düşüklüğü belirtileri nelerdir?
Göz kapağı düşüklüğünün en temel belirtisi, üst göz kapaklarından bir tanesinin veya her ikisinin sarkık olmasıdır. Bu sarkıklık çok dikkatli ve yakından bakıldığında fark edilebilecek şekilde hafif düzeyde olabileceği gibi çok belirgin bir düşüklük şeklinde de olabilmektedir. Göz kapağı düşüklüğünün tek gözü etkilemesi, sorunun dışarıdan fark edilebilmesini kolaylaştırır. Göz kapağında düşüklük problemi olan kişilerde görülen diğer belirtiler ise şu şekildedir:

  • Kişinin daha iyi görebilmek amacıyla başını geriye eğmeye, çenesini kaldırmaya veya kaşlarını kaldırarak göz kapaklarını yukarıya çekmeye çalışması
  • Görmeyi kolaylaştırmak amacıyla yapılan yukarıdaki davranışlara bağlı olarak gelişen boyun, bel ve omurga ağrıları
  • Yüzde yorgun ve donuk bir ifade
  • Gözde kuruluk veya aşırı yaşarma

Tek gözde görülen göz kapağı düşüklüğünün çok ileri boyutta olması, görüşü önemli ölçüde azaltacağından göz tembelliği sorununa neden olabilir. Özellikle hastalığın doğuştan var olması veya çocukluk döneminde ortaya çıkması göz tembelliğinin ortaya çıkma olasılığını büyük ölçüde artırır. Bunun yanı sıra iyi bir görüş elde etmek için yapılan kaşları kaldırma, gözleri açma gibi davranışlar uzun vadede ciltte kırışıklıkların oluşumuna da yol açabilir. Tüm bu nedenlerden dolayı hastalığın bu gibi sorunlara yol açmadan önce erken evrede tedavi edilmesi oldukça önemlidir.

Göz kapağı düşüklüğü neden olur?
Göz kapağı düşüklüğü bazı hastalarda doğuştan var olan bir bozukluk olarak görülmektedir. Bu duruma genellikle göz kapağını tutan kasın anne karnında yeterince güçlenememesi neden olur. Çoğu zaman bebek gözlerini açmaya çalıştığında bir gözü diğerinden daha kısıksa hastalığın farkına varılır. Fakat hastalığın kesin olarak tespiti için uzman bir hekim tarafından bebeğin göz kapağı kıvrımlarına bakılarak yapılacak olan fiziksel muayene gereklidir. Sonradan gelişen göz kapağı düşüklüğü olgularında ise neden çoğunlukla göz kapağını tutan kasların zayıflaması veya hasar görmesidir. Bazı durumlarda gözün darbe alması, yaralanması veya göz tümörlerinin varlığı gibi nedenler de buna sebep olabilir. Tüm bunların haricinde yaşlılığın getirdiği bazı göz hastalıklarının tedavisinde kullanılan birtakım yöntemler ile günümüzde bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkilerine bağlı olarak da pitozis hastalığı ortaya çıkabilmektedir.

Göz kapağı düşüklüğü teşhisi nasıl konulur?
Göz kapağı düşüklüğü gözle görülebilir bir sağlık sorunu olduğundan doğumsal olması durumunda sorunun fark edilmesinin ardından, sonradan gelişimli olması durumunda ise gözdeki değişimin fark edilmesinin ardından direkt olarak sağlık kuruluşlarına başvurulmalıdır. Kliniklere gelen hastaların öncelikli olarak detaylı şekilde fiziksel muayeneleri yapılır ve tıbbi geçmişleri öğrenilir. Göz kapağı düşüklüğü hastada sürekli olarak devam etmeyip aralıklı olarak sarkıyorsa bunun ne sıklıkla gerçekleştiği ve ne kadar sürdüğü gibi konular hastalığa neden olan sorunun belirlenmesi açısından önemlidir ve mutlaka bildirilmelidir. Gözdeki olası sorunların tespit edilebilmesi amacıyla biomikroskopi olarak da adlandırılan yarık lamba muayenesi yapılabilir. Tensilon (edrophonium) testi olarak bilinen tensilon adlı ilacın damar yolu ile enjekte edilmesinin ardından kas gücünün incelenmesini sağlayan tanı testi, göz kapağı düşüklüğü ve nedenlerinin tam olarak belirlenmesi amacıyla kullanılabilir. Bu test, genellikle göz kapağı düşüklüğünün Myastenia Gravis adlı göz hastalığına bağlı olup olmadığının araştırılmasında kullanılmaktadır. Hekiminiz, muayene esnasında yaptığı inceleme ve tanı testlerinin yanı sıra farklı hastalık olasılıklarını değerlendirebilmek amacıyla birtakım kan ve görüntüleme testleri isteyebilir. Tüm bu değerlendirmelerin sonucunda göz kapağı düşüklüğü ve bu soruna neden olan faktörler teşhis edilerek tedavi süreci başlatılır.

Göz kapağı düşüklüğü tedavi yöntemleri nelerdir?
Pitosiz hastalığının tedavisi birkaç yolla mümkündür. Küçük yaştaki hastalarda hastanın yaşı, göz kapağı düşüklüğünün iki gözü de etkileyip etkilemediği, göz kapağının yüksekliği, göz hareketindeki kısıtlılıklar, göz kapağını tutan kasın mevcut gücü gibi faktörler bir arada değerlendirilerek tedavi yöntemi hekim tarafından belirlenir. Hekimler bazı durumlarda görüşün aşırı düzeyde etkilenmediği ve beklemeye müsait olan olgularda hastalığa müdahale etmeyerek zamanla geçmesini beklemeyi tercih edebilir. Ancak böyle durumlarda süreç sürekli kontrol altında tutulmalıdır. Belirli zaman aralıklarıyla hastanın göz kapağında bir iyileşmenin olup olmadığı kontrol edilir.

Bu süreçte hastanın görüşünün etkilenmemesi ve göz tembelliğinin oluşmaması açısından hastalığa özel gözlüklerin kullanımı önerilebilir ve göz damlasıyla müdahale edilebilir. Bazı durumlarda zayıf olan gözün görüşünün kuvvetlendirilmesi için sağlam göze göz bandı da takılabilmektedir. Yetişkinlerde ise daha farklı bir tedavi süreci izlenerek genellikle göz kapağı düşüklüğü ameliyatı olarak da bilinen cerrahi müdahalelere başvurulur. Doktor hastalığın durumuna göre düşen göz kapağında fazlalık olan dokuyu alabilir veya göz kapağını tutan kasın güçlenmesi için kasa müdahalede bulunabilir. Bununla birlikte hastanın yaşı ve operasyonun kâr-zarar durumu göz önünde bulundurularak yaşı ilerlemiş olan hastalarda cerrahi müdahale yerine gözlük kullanımı da tercih edebilir. Ancak bu geçici bir çözümdür ve göz kapağındaki sarkıklık sorunu çok ileri boyutlarda olan hastalar için etkin bir çözüm sağlamaz. Bu durumda hastalığın tedavi edilmesi için mutlaka cerrahi müdahale gereklidir. Cerrahi müdahale genelde lokal anestezi uygulanarak ayakta yapılır.

Basit bir operasyondur ve çok kısa bir süre içerisinde tamamlanır, olağanüstü bir komplikasyon gelişmediği sürece hasta aynı gün taburcu olur. Unutulmamalıdır ki göz kapakları göz sağlığı açısından fonksiyonel olarak diğer göz dokuları kadar ve hatta bazı anlamlarda daha da önemlidir. Bu nedenle göz kapaklarının şekil ve fonksiyonlarının her hasta için detaylı incelenmesi oldukça önemlidir. Bu fonksiyonlar arasında düzenli göz kırpma refleksi, göz yüzeyinin düzenli ıslatılması, göz yaşı dağılımının sağlanması, korneanın korunması, göz yaşının gözden toplanması, uykuda göz korunması ve tüm bu koruma mekanizmaları ile enfeksiyonların önlenmesi gibi detaylar sayılabilir. Göz estetiği esnasında kapakların fonksiyonlarının iyi korunmasının yanında, hali hazırda bulunan ve göz kapak fonksiyonlarını etkileyen diğer problemler de iyi irdelenmelidir. Kapak gevşekliği veya kapak düşüklüğü gibi problemlerin olduğu olgularda bu gibi problemlerin de aynı seansta giderilmesi gereklidir.

Aksi takdirde, ameliyattan sonra kapaklarda çekinti, pozisyon bozukluğu veya göz sulanması gibi problemler gelişebilir. Aynı şekilde, sadece sağlık amaçlı kapak problemlerinin giderilmesi için uygulanan ameliyatlarda da kapak estetiği için ilave müdahaleler eklenebilir ve bu tür müdahaleler esnasında daha iyi bir kozmetik görüntü de amaçlanabilir. Kısacası göz kapağı ameliyatları esnasında hasta hem göz sağlığı hem de kozmetik açıdan aynı anda ele alınmalıdır.

AĞUSTOS 2022