Doğru Bilenen Yanlış Bilgiler

Göz sağlığı insanların yaşam kalitesi açısından son derece önemli. Bu sebeple; gözde oluşan arpacık sarımsakla geçer, katarakt damla ile tedavi edilebilir, şikayeti yoksa çocuklarda rutin göz kontrolüne gerek yoktur gibi gerek eş dosttan gerekse sosyal medyadan edindiğimiz bu tür hatalı bilgiler göz sağlığımızı tehdit ediyor.

Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özge Begüm Comba, göz sağlığı hakkında toplumda doğru sanılan 10 hatalı bilgiyi anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu. Toplumdaki hatalı inanışların göz hastalıklarının erken dönemde teşhis ve tedavi edilmesini önleyebildiğine dikkat çekerek, “Hastalıkların tedavisinde gecikilmesi, ilerleyen dönemlerde kalıcı görme kaybı gibi ciddi göz problemlerinin yaşanmasına neden olabiliyor. Örneğin, ülkemizde sık görülen ve halk arasında ‘kırmızı göz’ hastalığı olarak bilinen konjonktivit zamanında tedavi edilmezse görme kusurlarına, dahası görme kaybına yol açabiliyor. Ayrıca göz tembelliği gibi erken tanı ve tedaviyle tamamen ortadan kalkabilecek bazı hastalıklarda geç kalındığında çocuklar tedavi şansını kaybediyor. Ülkemizde oldukça yaygın görülen miyopi de düzenli olarak takip edilmezse ilerleyebiliyor” dedi.

Gözlük Taktıkça Göz Numarası İlerler: Yanlış !

Toplumda gözlük taktıkça göz numarasının ilerleyeceğine yönelik yaygın bir kanı var. Doç. Dr. Özge Begüm Comba, gözlüğün sadece iyi görmemizi sağlayan bir aparat olduğuna işaret ederek, ”Dolayısıyla gözlük takmak numaraları ilerletmeyeceği gibi durdurmayacaktır da. Görsel sistemin tam ve eksiksiz çalışması için özellikle çocukluk döneminde gözlük kullanımı önem taşıyor. Zira gözlük, göz tembelliği gibi kalıcı durumların tedavisinin bir parçasını oluşturuyor” diyor.

Kırmızı Göz Suni Gözyaşı Tedavisiyle Geçer: Yanlış!

Türkiye’de en sık görülen göz hastalıklarından biri olan ve halk arasında ‘kırmızı göz’ olarak bilinen konjonktivit sorununda sadece suni gözyaşı veya başkasına fayda sağlamış bir damla kullanmak ciddi sorunlara neden olabiliyor. Doç. Dr. Özge Begüm Comba, bu hastalığın zamanında tedavi edilmediğinde görme kusurları ve görme kaybının gelişebileceği uyarısında bulunarak, “Konjonktivit göz kapağının içini kaplayan zarın iltihabı olup en sık kaynak viral ve bakteriler oluyor. Bu tablonun mutlaka hekim tarafından değerlendirilmesi ve tedavisinin etkene uygun olarak gerçekleşmesi büyük önem taşıyor. Aksi halde konjonktivit görme kaybı oluşturabilecek lekelere neden olabiliyor” bilgisini veriyor.

Göz Numarasını Durdurmak Mümkün Değil: Yanlış!

Göz numarasının ilerlemesindeki en önemli etkenler genetik ve çevresel faktörler oluyor. Bilimsel çalışmalar ışığında; yakın çalışmanın sınırlandırılması, ortalama 20 dakikada bir 20 saniye uzağa bakarak gözlerin dinlendirilmesi ve günde en az 2 saat dışarda açık havada yapılan aktiviteler öneriliyor. Ayrıca 18 yaşına kadar göz bebeğini büyüten damlalar, özellikli camlar ile gece kullanılan ve korneayı şekillendiren lensler sayesinde göz numarasının ilerlemesini durdurmak mümkün olabiliyor.

Belirti Yoksa Çocuklara Göz Kontrolü Yaptırmayın: Yanlış!

Katarakt ve göz tümörleri gibi ciddi sorunların erken teşhis ve tedavisi hem görsel açıdan hem de hayati olarak önem taşıyor. Doç. Dr. Özge Begüm Comba, “Ayrıca tek gözde yaşandığı için göz tembelliği ve şaşılık gibi durumlar ebeveynler tarafından fark edilmeyebiliyor. Bu tür hastalıklarda özellikle zamanla yarışıldığı için çocuklarda göz muayenesinin doğumdan sonraki ilk 2 aydan başlayarak düzenli aralıklarla yapılması çok önemlidir” diyor.

Katarakt Damla Yöntemiyle Tedavi Edilebilir: Yanlış!

Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özge Begüm Comba, kataraktın bilinen tek tedavi yönteminin ameliyat olduğunu belirterek, şöyle devam etti “Yaşlanmış ve saydamlığını yitirmiş göz içi merceği cerrahi yöntemle çıkarılmalı ve yerine yapay mercek takılmalıdır. Ancak tabi ki sağlıklı beslenilmesi, düzenli kan şekeri takibi yapılması, UV blokajı olan güneş gözlükleri kullanılması gibi yöntemlerle oksidatif stresi azaltarak kataraktın ilerleme süreci yavaşlatılabiliyor.”

Katarakt Sadece Yaşlılarda Görülür: Yanlış!

Katarak çoğunlukla ileri yaştaki kişilerde gelişse de çocukluk ve bebeklik döneminde de oluşabiliyor. Doğumsal katarakt çeşitli sendromlara eşlik edebildiği gibi anne karnında geçirilen enfeksiyonlar ve ilaç kullanımından da kaynaklanabiliyor. Çocukluk döneminde ise yine kortizon gibi ilaçlara bağlı olarak ortaya çıkabiliyor veya diğer hastalıklara eşlik edebiliyor.

Göz Tansiyonu Sıklıkla Göz Ağrısı Yapar: Yanlış!

Göz tansiyonu son derece sinsi seyirli olan bir hastalık. Bazen göz arkasından gelen bir ağrıyla kendini belli edebilirken, sıklıkla hiçbir ağrıya yol açmıyor. Kapalı açı glokomlar ise daha ağır seyirli olup ani göz tansiyonu yüksekliği nedeniyle ciddi ağrılara sebep olabiliyor. Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özge Begüm Comba, 40 yaşından sonra yıllık takiplerle göz tansiyonunun mutlaka değerlendirilmesi gerektiği uyarısında bulunuyor.

Göz Hastalıkları Bitkisel Yöntemlerle Tedavi Edilebilir: Yanlış!

Gözde oluşan arpacık gibi herhangi bir lezyona sarımsak ve limon sürmek sonuç veremeyeceği gibi farklı enfeksiyonlara da yol açabileceği için son derece tehlikeli olabiliyor. Doç. Dr. Özge Begüm Comba, “Ilık pansuman ve kirpik hijyeni ön planda tutularak, hekimin önerdiği ilaçlarla süreci yönetmek en etkili tedavi yöntemidir” diyor.

Sonbahar ve Kış Aylarında Güneş Gözlüğü Kullanmaya Gerek Yoktur: Yanlış!

Güneşin zararlı ultraviyole ışınları bulutlu havalarda da yeryüzüne ulaşıyor ve gölgelerden yansıyorlar. Ayrıca zararlı ışınların yanı sıra rüzgar göz kuruluğuna yol açabiliyor. Bu nedenle göz sağlığınız için güneş gözlüklerini sadece yaz aylarında değil, her mevsimde kullanmanız büyük öneme sahip.

Haziran 2024

Koroideremi Nedir?

Koroideremi (CHM), gözün arka kısmında yer alan ve gördüklerimizi optik sinir aracılığıyla beyne gönderilen sinyallere dönüştüren retinayı etkileyen nadir bir genetik göz hastalığıdır.

Koroideremi, erkeklerde orta yaş döneminde körlüğe neden olan nadir bir genetik retina hastalığıdır. Biyokimyasal bozukluğun retinaya özgü hastalığa nasıl yol açtığı ve vücudun geri kalanı üzerinde herhangi bir gizli etkisi olup olmadığı konusunda hala anlamamız gereken çok şey var. Son zamanlarda, CHM hastalarının daha yüksek kan kolesterolü veya yağ seviyeleri riski altında olabileceğine dair öneriler olmuştur ve bu, ayrıntılı çalışmaların bir parçası olarak halen araştırılmaktadır. CHM, yeni gen terapileri geliştirmek için prototip bir retina dejenerasyonu olarak kullanılmış ve bu nedenle hastalıktan etkilenenlerin yanı sıra benzer kalıtsal retina bozuklukları olan hastalar için de büyük umut sağlamıştır. Koroideremi yaklaşık 50.000 kişiden 1’ini etkiler ve X-kromozomu üzerinde bulunan CHM geni adı verilen tek bir gendeki genetik bir kusurdan kaynaklanır. Erkek hastalar hastalığın ağır kör edici formunu gösterir ve ışık algılama hücrelerinin (fotoreseptörler), destek hücrelerinin (retina pigment epiteli) ve bu retina katmanlarına (koroid) kan akışının bir kısmının yok olmasıyla ilerleyen bir retina dejenerasyonuna uğramaktadırlar. Sağlıklı turuncu retina kaybolur ve göze baktığınızda soluk beyaz sklera (gözün sert beyaz tabakası) görülebilir. Kadınlar taşıyıcıdır ve büyük ölçüde etkilenmezler, ancak yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde gece körlüğü gibi hafif görme bozukluğu semptomları geliştirebilirler.

Koroideremi Genetiktir
Koroideremi, CHM genindeki mutasyonlardan kaynaklanır. Bu durum ailelerde X’e bağlı kalıtım modeliyle aktarılır. Bu kalıtım türünde, hastalık için mutasyona uğramış gen X kromozomu üzerinde bulunur. Dişiler iki X kromozomuna sahiptir ve hastalık genini X kromozomlarından birinde taşıyabilirler. Diğer X kromozomlarında genin sağlıklı bir versiyonu bulunduğundan, taşıyıcı dişiler genellikle X’e bağlı hastalıklardan etkilenmezler. Erkeklerin sadece bir X kromozomu vardır (bir Y kromozomu ile eşleşmiştir) ve bu nedenle X’e bağlı hastalıklara genetik olarak duyarlıdırlar. X’e bağlı hastalıkları olan erkekler Y kromozomlarını oğullarına aktarırlar ve bu nedenle oğullarına asla X’e bağlı bir hastalık aktarmazlar. Kadın taşıyıcıların X’e bağlı hastalık genini taşıyıcı olan kızlarına geçirme şansı yüzde 50 (veya 2’de 1) ve geni daha sonra hastalıktan etkilenecek olan oğullarına geçirme şansı yüzde 50’dir.

CHM Geni Nasıl Çalışır?
CHM geni Rab Escort Protein-1 (REP1) adı verilen bir proteini kodlar. Bu protein, tüm hücrelerimizde diğer küçük proteinlerin (Rab adı verilen) doğru hedeflerine taşınmasına yardımcı olarak çalışır, böylece besinlerin hücrelerden geçmesine ve atık ürünlerin uzaklaştırılmasına izin vermek gibi rollerini üstlenebilirler. Bu küçük proteinler görevlerini yerine getirmek için doğru konumlarına taşınamazsa, hücreler aç kalabilir ve atık ürünler birikerek hasara ve hücre ölümüne neden olabilir. İnsanlar, Rab Escort Protein-2 (REP2) adı verilen ve retina hariç vücudumuzun tüm hücrelerinde Rab’leri taşımak için iyi çalışan ikinci bir REP1 kopyasına sahip oldukları için şanslıdırlar. Fotoreseptörler ve retina pigment epitelinde REP2 yerine REP1 tarafından eşlik edilmeyi tercih eden bir Rab proteinleri alt kümesi bulunur. Bu nedenle, REP1 eksikliği olan kusurlu bir CHM geninin varlığında, uygun şekilde işlev göremeyen bir Rab birikimi olur ve bu, normalde sağlıklı ve zinde olan bir bireyde körlüğe neden olan retinaya özgü bu hastalığa yol açar.

Koroideremi Semptomları ve Hastalığın İlerlemesi
X’e bağlı bir hastalık olan koroideremi öncelikle erkeklerde görülür. Çocukluk çağında gece körlüğü en sık görülen ilk belirtidir. Hastalık ilerledikçe, çevresel görme kaybı veya “tünel görüşü” ve daha sonra merkezi görme kaybı ortaya çıkar. Hastalığın ilerlemesi bireyin yaşamı boyunca devam eder, ancak görme kaybının hem hızı hem de derecesi aynı aile içinde bile değişebilir. Etkilenen erkek hastalarda, CHM’nin ilk belirtisi gece körlüğüdür ve en yaygın olarak erken çocukluk döneminde beş veya altı yaşından itibaren fark edilir. Hastalık periferik görme alanının kaybı ile ilerlemeye devam eder, bu durum ergenliğin sonlarında ve yirmili yaşların başlarında nispeten hızlı bir şekilde gerçekleşir ve hastaya sadece küçük bir merkezi “tünel” görme alanı bırakır. Azalma hızı azalır ancak retinal dejenerasyon sonraki birkaç on yıl boyunca yavaşça ilerlemeye devam eder, hastalar derinlik algısını, renk algısını ve nihayet ellili ve altmışlı yaşlarında tam körlükle birlikte merkezi görme kaybını kaybeder. Hem hastalığın ilerleme hızı hem de görme kaybının derecesi, aynı aile içinde bile etkilenenler arasında değişkendir. Kadın taşıyıcılar genellikle etkilenmez, ancak bazıları yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde gece körlüğü semptomları yaşar ve görmede düzensiz kayıplar olur. Bunun nedeni, kadınların iki X kromozomuna sahip olmasına rağmen, doğru miktarda gen ürününün (protein) üretilmesini sağlamak için her hücrede bir tanesinin kapatılmasıdır. X-inaktivasyonu veya lyonizasyon olarak adlandırılan bu süreç rastlantısaldır ve sağlıklı X-kromozomu inaktive edilirse, kusurlu CHM genini taşıyan X-kromozomunun söz konusu retina hücresinde normal işlevi engelleyeceği ve yamalı bir dağılımda hastalığa yol açacağı anlamına gelir.

Benzer Semptomlara Sahip Bozukluklar
Aşağıdaki hastalıkların semptomları koroidereminin semptomlarına benzer olabilir. Karşılaştırmalar ayırıcı tanı için faydalı olabilir: X’e bağlı retinitis pigmentosa (RP), koroideremiye benzer semptomları olan en yaygın kalıtsal görme bozukluğudur. X’e bağlı RP, (RP taşıyan veya RP’si olan) bir anneden erkek çocuğa geçer. RP’de retina dejenere olur, görme azalır ve kaybolabilir. Belirtiler arasında gece körlüğü, ilerleyen periferik görme kaybı ve ardından tünel görüşü yer alır. Gece körlüğü genellikle ilk fark edilen semptomdur ve genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkar. Bunu tünel görüşü (çevresel görüş kaybı) takip eder. Semptomların kapsamı ve ilerlemesi değişkendir. Bir göz doktoru göz muayenesi ile RP ve koroideremi arasındaki farkı ayırt edebilir. Koroid ve retinanın dönel atrofisi, gözün koroid ve retinasında dairesel bir dejenerasyon ile karakterizedir. Bu göz bozukluğu kanda ornitin birikiminden kaynaklandığından, teşhis edilmesine yardımcı olmak için bir kan testi kullanılabilir. Genel olarak, bu göz rahatsızlığına sahip hastaların kas zayıflığı gibi başka tıbbi sorunları da vardır. Çok nadiren, RPE65 genindeki tek bir genetik varyant, retina pigment epitelini etkileyen ve koroideremi gibi görünen baskın olarak kalıtılan bir duruma neden olabilir. Temel özellik, kalıtım modelinin X’e bağlı olmamasıdır

Koroideremi Teşhisi Nasıl Konur?
Tanı, genetik göz hastalıkları konusunda uzman bir göz doktoru tarafından konulabilir. Bu uzmanlar hasta öyküsünü, klinik muayeneden elde edilen bulguları ve elektrofizyoloji, fundus otofloresansı ve optik koherens tomografi gibi incelemeleri yorumlayacak uzmanlığa sahip olmalıdır. Ancak sonuçta, kesin bir tanı koymak için CHM genini mutasyonlar açısından taramak için genetik bir test gereklidir. CHM’ye benzer retinal görünüme sahip nadir hasta vakaları olmuştur, ancak genetik testler RPE65 gibi diğer retinal distrofilere neden olduğu bilinen farklı genlerde mutasyonlar göstermiştir. Doğuştan gelen bir metabolizma hatası olan gyrate atrofi adı verilen bir başka genetik durum da CHM ile benzer klinik özellikler gösterir. Kromozom 10’da bulunan ornitin ketoasit aminotransferaz (OAT) genindeki mutasyonlardan kaynaklanır. Hastalar plazma ornitin seviyelerinde artış gösterir, ancak diyette amino asit argininin azaltılması hastalığın ilerlemesini önler. Bu durum, CHM’nin doğru şekilde teşhis edilebilmesi için bir uzmana görünme ihtiyacını vurgulamaktadır.

Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Şu anda CHM için bir tedavi veya etkili bir tedavi bulunmamaktadır. Uygulanabilir ve sürdürülebilir bir tedavi bulmak için çok sayıda araştırma devam etmektedir ve geliştirilmekte olan bir dizi umut verici gen tabanlı yaklaşım vardır. İlk olarak, hastalara ağızdan verilen ve CHM genine anormal bir durdurma sinyali ekleyen, nonsense mutasyon olarak adlandırılan belirli bir genetik mutasyonu geçersiz kılma yeteneğine sahip bir ilacın kullanımı söz konusu olabilmektedir. Nonsense mutasyonları CHM’nin %30’undan fazlasını oluşturmaktadır.

Mayıs 2024

Gözdeki kaşıntının sebebi Demodeks

Gözlerde kaşıntı, sulanma ve kirpik dökülmesi gibi şikayetlerin altından demodeks isimli parazitlerin çıkabileceğini biliyor musunuz?

Gözlerimiz tıpkı cildimiz gibi dıştan değil, içten beslenmeyi hak ediyor. Çünkü siz ne kadar sağlıklı kalırsanız kalın yaşlanma sürecinde karşılaşabileceğiniz önemli bazı göz sorunları da var ve bunlar yaşlılığın doğal neticeleri değil, sizin gözlerinize gösterdiğiniz ilgiyle bağlantılı hastalıklar
Prof. Dr. Göktuğ Demirci, “Demodeks dediğimiz ağız, kuyruk ve 8 bacaktan oluşan bu parazitler çıplak gözle görülemeyecek kadar küçüktür. Bu parazitler taşıdıkları mikroplarla göz ve cildimize zarar veriyorlar. Demodekslerin gözlerde tekrarlayan arpacık, göz iltihabı, kirpik dökülmesi, kontakt lens intoleransı, kuru göz gibi hastalıkların nedenlerinden olduğu düşünülüyor” dedi. Prof. Dr. Göktuğ Demirci, son zamanlarda demodeks görülme sıklığının arttığına dikkati çekti. Prof. Dr. Demirci, latince demodeks ama Türkçe anlamı ‘yağ yiyen kurt’ olarak bilinen demodekslerin cilt ve gözlerde özellikle yağ bezlerinin ve kıl köklerinin olduğu yerlerde yaşadığını belirterek “Son zamanlarda gözlerde kaşıntı, sulanma ve kirpiklerde dökülme şikayetiyle gelen hasta sayısı arttı. İlk başlarda bu şikayetlerin alerjik veya egzama gibi bir cilt hastalığı olduğu düşünülüyordu. Görüntüleme teknolojimizdeki ilerleme sayesinde detaylı incelediğimizde hastaların kirpik diplerinde ve derilerinde saklanan ilginç parazitler keşfedildi. Demodeks dediğimiz 3 kısımdan oluşan bu parazitlerin kıskaç gibi bir ağzı, 8 tane kazıcı ayağı ve bir kuyruğu mevcut. Çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük 200-400 mikron büyüklüğünde olan demodeksler sadece özel mikroskoplar sayesinde görülebiliyor. Bu parazitler kirpik diplerimize yumurtalarını bırakıyor, yağ ve deri parçalarını yiyor. Taşıdıkları mikroplarla göz ve cildimize zarar veriyorlar. Özellikle gül hastalığı yani rozase hastalığında şikayetleri arttıran bir etken olduğu ve gözlerde tekrarlayan arpacık, göz iltihabı, kirpik dökülmesi, kontakt lens intoleransı, kuru göz gibi hastalıkların nedenlerinden olduğu düşünülüyor” diye konuştu.
Çay Ağacı Yağına Dikkat
İlk başta altta yatan neden tespit edilmeli. Bu parazitlerin artmasına neden olan, bağışıklık sistemini düşüren hastalığın tedavi edilmesi bunun yanında parazitlerin sayısının azaltılması, üremelerinin yavaşlatılması ve tekrardan sayılarının artmasını engelleyen önlemler alınması gerekiyor. Sistemik ya da lokal tedaviler uygulanmalıdır. Bunların içinde bu parazite özel olarak göz doktorları ve dermatologlar tarafından reçete edilen antibiyotikler ve özel hazırlanan kremler, lazer tedavileri, kirpik temizleyiciler bulunmaktadır. Özellikle internette demodeks tedavisini araştıranların karşısına çay ağacı yağı çıkmaktadır. İnternet bilgilerine göre aktarlardan alınan çay ağacı yağı yerine içindeki terpinen-4-ol maddesinin oranının belli olduğu orijinal ürünler daha fazla işe yaramaktadır. Aksi takdirde alerjik reaksiyonlar görülebilir. Yine tedavide kirpik hijyeni, kilo kontrolü, hipertansiyon kontrolü parazitin sayısını azaltmada çok yardımcı olmaktadır. Ayrıca makyaj yapanların bu malzemeleri başkalarıyla paylaşmamaları parazitlerin yayılmaması için çok önemli. Tekrarlayan arpacık, göz iltihabı, kirpik dökülmesi, kuru göz gibi semptomları yaşayan hastaların doğru tanı ve tedavi için hekime başvurmaları büyük önem arz etmektedir.

Nisan 2024

Retinoblastom Nedir, Nasıl Tedavi Edilir?

Retinoblastom, retinanın nadir görülen kötü huylu bir tümörüdür. Hem kalıtsal hem de kalıtsal olmayan formlarda görülür. Tipik olarak 5 yaşın altındaki çocuklarda görülür.

Retinoblastom tanısı klinik bir tanıdır. En karakteristik belirti, çocuklarda etkilenen gözün göz bebeklerinden gelen beyazımsı bir reflekstir. Bu genellikle flaşlı bir fotoğraf çekildiğinde ve göz bebekleri normal turuncu-kırmızı parıltı yerine beyaz göründüğünde fark edilir. Bu işarete lökokori veya kedi gözü göz bebeği denir. Diğer belirtiler arasında şaşılık veya şaşı gözler yer alır. Bu durum ebeveynler tarafından fark edilebilir ve çocuk bir nesneye bakarken her bir gözün sırayla açılmasıyla doğrulanabilir.
Bazı çocuklar gözlerde kızarıklık ve ağrıdan şikayet eder. Bu psödoinflamasyon, bu tür hastaların yaklaşık onda birinde görülür. Daha az yaygın olan diğer belirtiler arasında göz küresinin şişmesi, tümörlü gözde irisin renginin değişmesi, etkilenen gözün göz bebeğinin boyutunda, şeklinde ve aktivitesinde farklılıklar ve kemik ağrısı gibi metastaza bağlı belirtiler yer alır. Görme keskinliği etkilenebilir veya çocuk çift görmeden şikayet edebilir.

Teşhisin Doğrulanması
Retinoblastom tanısını doğrulamak için indirekt oftalmoskopi gereklidir. Bu işlem göz bebekleri büyütülerek yapılır ve çok küçük çocuklarda ve bebeklerde anestezi altında muayene gereklidir. Göz küresinin içi, retinanın tamamı ve optik sinir başı da dahil olmak üzere iyice görüntülenmelidir. Biyomikroskopi adı verilen yarık lamba muayenesi de güçlü bir odaklanmış ışık demeti ve mikroskop kullanarak gözün içini incelemek için yapılır.

İstenebilecek diğer göz testleri:

  • Floresein anjiyografi: Bir röntgen filminde tıkalı veya genişlemiş veya sızıntı yapan damarları aramak için gözün kan damarlarına floresein adı verilen bir boya enjekte edilir.
  • Göz küresinin ultrasonografisi: Göz içi dokuların bir resmini oluşturmak için ultrason dalgaları kullanılır.
  • Manyetik rezonans görüntüleme (MRI): Bu, tümörün yakın dokulara yayılması da dahil olmak üzere yumuşak dokuların daha ayrıntılı bir görüntüsünü verir.
  • Bilgisayarlı tomografi (BT) taraması: Bu, alan görüntülerinin kompozit bir görüntüsünü sentezlemek için farklı açılardan çekilen bir dizi X-ışını kullanır. İyonlaştırıcı radyasyona maruz kalmanın potansiyel tehlikesi nedeniyle küçük çocuklarda, özellikle de ailede retinoblastom veya başka tümör öyküsü varsa, genellikle kaçınılır.

İlgili veya ilgisiz hastalık belirtilerini tespit etmek için çocuğun tam bir fizik muayenesi her zamanki gibi yapılır. Kemik yayılımı belirtilerini kontrol etmek için kemik taraması gerekebilir.

Retinoblastom Tedavisi
Bir retinoblastomun nasıl tedavi edileceği şunlara bağlıdır;

  • Tümör boyutu
  • Tümör sayısı
  • Tümör yeri
  • İntraoküler ve ekstraoküler yapıların tutulum derecesi
  • Başka herhangi bir tümör
  • Ailede retinoblastom öyküsü
  • Görüşün ne ölçüde korunabileceği

Her halükarda retinoblastom tedavisi, çocukluk çağı kanser tedavisi konusunda deneyimli bir sağlık ekibinin hizmetini gerektirir. Tedavinin amacı kanserden ölümü önlemek, çocuğun gözünü ve mümkünse görme yetisini kurtarmak ve mümkün olan en az yan etkiyi elde etmektir.

Tedavi Yaklaşımları

  • Kriyoterapi: 5 mm çapa ve 3 mm kalınlığa kadar olan tümörleri dondurmak ve yok etmek için bir kriyoprob kullanılır. Bu tekniğin 3-4 hafta aralıklarla tekrarlanması gerekebilir.
  • Lazer fotokoagülasyon: Lazer ışık enerjisi tümörleri ısıtmak ve kan kaynaklarını yok etmek, onları yaşayamaz hale getirmek veya diğer durumlarda diğer tümör ablasyon tekniklerine daha duyarlı hale getirmek için kullanılır.
  • Termoterapi: Mikrodalgalar tümör hücrelerini ısıtmak ve yok etmek için kullanılır.
  • Radyoterapi: Hem dış ışın radyasyonu hem de brakiterapi kullanılır. Harici ışın radyasyon tedavisi daha hassas olma, çevre dokuları koruma ve dolayısıyla daha fazla görüş sağlama avantajına sahiptir. Üç modalite kullanılmaktadır: yoğunluk ayarlı radyasyon tedavisi (IMRT), stereotaktik dış ışın radyasyon tedavisi (gamma knife) ve proton ışın radyasyon tedavisi.

Brakiterapi, I-125 gibi radyoaktif metallerin tümörün dışındaki skleraya dikilen bir plak üzerine tohum şeklinde yerleştirildiği plak radyoterapisinden oluşur. Plak, tümör boyutu ve yaygınlığına bağlı olarak 3 ila 7 gün arasında yerinde kalır. Radyasyon tedavisi, bu kanserin tipik hedefi olan çok küçük çocuklarda beyin ve gözde daha fazla yan etki riski ile ilişkilidir.

  • Kemoterapi: Uzak metastazlar oluştuğunda sistemik kemoterapi kullanılır. Kullanılan ilaçlar arasında sisplatin, etoposid ve vinkristin bulunmaktadır. Özel bir kemoterapi şekli, kemoterapi rejiminden ciddi şekilde etkilenen kemik iliği hücreleri gibi tümörlü olmayan hücrelerin stokunu yenilemek için kök hücrelerin kullanılmasıyla birlikte çok güçlü ilaçların yüksek dozlarda kullanılmasını içerir ve buna kök hücre kurtarma denir. Kemoterapi intravenöz, oral veya intra-arteriyel (göz küresini besleyen arter içine – sadece gözle sınırlı tümörler için) veya intratekal (beyin omurilik sıvısı içeren merkezi sinir sistemi etrafındaki boşluğa) olarak uygulanabilir.
  • Enükleasyon: Bu cerrahi prosedür, optik sinirin bir kısmı ile birlikte gözün tamamının çıkarılmasını içerir. Genellikle daha büyük veya daha kapsamlı tümörlerde kullanılır. Radyasyon veya diğer göz koruyucu teknikler başarısız olursa ve görmenin korunabileceğine dair umut yoksa ikinci basamak tedavi de olabilir. Genellikle oküler kasların yeniden bağlandığı yetişkin boyutunda bir yapay göz implantının yerleştirilmesiyle birleştirilir. Bu, göz hareketlerinin daha doğal görünmesine yardımcı olur. Ek olarak, normal gözün görünümünü taklit etmek için implantın üzerine ustaca renklendirilmiş bir kabuk yerleştirilir. Çocuk en az 2 yıl boyunca nüks veya yeni bir tümör açısından takip edilmelidir.
  • Orbital ekzenterasyon: Bu prosedür tüm intraorbital dokunun çıkarılmasını içerir ve şekil bozucu bir ameliyattır.

Tedavinin geç etkileri şunları içerir:

  • Radyasyonun yüzün büyümesi üzerindeki etkileri orta yüz hipoplazisinin yanı sıra işitme ve görme ile ilgili sorunlara neden olabilir
  • Biliş ve ruh hali üzerindeki etkiler
  • Retinoblastomun kalıtsal formuna sahip bireylerde özellikle akciğer veya mesanenin ikinci kanserleri, osteosarkomlar veya sarkomlar veya melanomlar oldukça yaygındır

Retinoblastomlu her on çocuktan yaklaşık dokuzu iyileşir veya tedaviden sonraki beş yıl içinde tümörde nüks görülmez. İkinci tümör ve diğer gözde tümör gelişimi riskinin yüksek olması nedeniyle yaşam boyu takip zorunludur. Bu genellikle ilk tümör geliştikten sonraki ilk 3 yıl içinde görülür, bu nedenle gözler en az 28 ay boyunca her 2-4 ayda bir muayene edilmelidir. Kalıtsal formda üç taraflı retinoblastom riski yüksektir. Bu nedenle çocuk en az beş yaşına gelene kadar her altı ayda bir MRI taraması yapılması gerekmektedir.

Kaynak: News Medical

Şubat 2024

Göz Seğirmesi, Parkinson Belirtisi Olabilir!

Yorgunluk, stres veya çok fazla ekran kullanımından kaynaklı göz seğirmelerine alışığız. Peki ya göz çevresinde yaşanan kasılmalar daha ciddi bir soruna işaret ediyorsa? Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ayşe Burcu Dirim, üzerinde durmadığımız bu sorunun ardındaki tehlikeler konusunda uyardı.

Göz seğirmesi, gün içinde bir anda ortaya çıkan ve zaman zaman sinir bozucu boyutlara ulaşabilen vücut tepkilerinden biri. Bu rahatsızlık birçoğumuz için üzerine gidilecek kadar ciddi bir sorun olarak görülmese de uzmanlar bunu ciddi bir sağlık sorununun göstergesi olabileceği konusunda uyarıyor. Öyle ki, bunun göz kaslarında yaşanan bir sorun olduğunu veya yoğun stres kaynaklı olabileceğini pek çoğumuz düşünmüyoruz. Göz kapağında seğirmenin meydana gelmesinin birkaç nedeni vardır. Eğer sadece bir göz kapağı seğiriyorsa, bu genellikle kas seğirmesi olarak adlandırdığımız, geçici olan ve tipik olarak kendi kendine iyileşen oldukça normal durumdur. Fakat bazı durumlarda altta yatan sorunu bulmak biraz daha zor olabilir. Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ayşe Burcu Dirim, göz seğirmesinin nedenlerini ve olası risklerini aktardı.

GÖZ KASLARI ELEKTROLİT DENGESİZLİĞİ NEDENİYLE ÇABUCAK ETKİLENİR

Gözümüzü çevreleyen orbikülaris kasında yaşanan ve tıpta ‘miyokimi’ adı verilen bu kasılmalara halk arasında seğirme deniyor. Göz çevresindeki kaslarda meydana gelen geçici kramplar sonucu oluşan bu seğirmelerin şiddeti, tutulan kas lifi miktarına bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Yorgunluk, uykusuzluk ve stres kas liflerinin yorgunluğuna yol açar. Bu da göz seğirmesinin en sık nedenlerdir. Çok aktif çalışan göz kasları sıvı ve elektrolit dengesizliğinde çabucak etkilenir ve bu tip geçici kasılmalar ortaya çıkar. Bazen kuruluk, enfeksiyon ve alerji durumları da göz seğirmesine yol açabilir.

KAHVEDEN VE STRESTEN UZAK DURUN

Göz kapağı seğirmesinin genellikle iyi huylu ve kendiliğinden geçen bir durum olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Ayşe Burcu Dirim, “Sıvı alımının artırılması, elektrolit kaybını dengelemek için mineralli su tüketimi, kafein kısıtlaması, düzenli uyku, stresin azaltılması durumunda göz seğirmesi hızlıca düzelecektir. Işığa hassasiyeti olan kişilerde güneş gözlüğü kullanımı, yoğun bilgisayar kullanan kişilerde gözlerin aralıklı dinlendirilmesi de sürece katkıda bulunacaktır. Aralıksız devam eden ve bir haftayı geçen seğirmelerde altta yatan nörolojik veya göze bağlı bir durumun araştırılması gereklidir.

HASTALIĞI AZALTAN BİR YÖNTEM HENÜZ GELİŞTİRİLMEDİ

Blefarospazm rahatsızlığının ‘iyi’ ve ‘kötü”’ huylu olmak üzere ikiye ayrıldığını söyleyen Doç. Dr. Ayşe Burcu Dirim, bunlar arasındaki farkın Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme yöntemi ile tespit edilebileceğini belirtiyor. İyi huylu ve kötü huylu blefarospazmın nasıl tespit edildiğini sorduğumuz Doç. Dr. Dirim, şunları dile getirdi: İyi huylu (esansiyel, benign) veya kötü huylu blefarospazm ayrımını yapmak için MR görüntüleme yöntemi ile beyinden kaynaklı bir patoloji olup olmadığına bakılmalıdır. Altta yatan Parkinson hastalığının ilk belirtisi blefarospazm olabilir. Beynin bazı bölgelerindeki lezyonların belirtisi de blefarospazm olabilir. Blefarospazmın genellikle 50 yaş üzerinde ve altta yatan bir hastalık olmaksızın ortaya çıkar ve her iki kapakta şiddetli kasılmalara neden olur. Stres, kaygı durumuna göre şiddeti değişmekle birlikte, gece uykusunda tamamen kaybolurlar. Son yıllarda görsel uyarıları düzenlemek amacıyla kişinin hassas olduğu ışığı engelleyen filtreli camlar kullanılarak kasılmaların şiddetinin azaltılmaya çalışmaktayız. Bazı hastalarda umut verici sonuç elde edilse de etkin şekilde hastalığı azaltan bir yöntem henüz geliştirilememiştir.

 PARKİNSON HASTALIĞININ BELİRTİSİ OLABİLİR

İki haftadan uzun süren kalıcı bir seğirme durumu yaşanması, göz çevresinde gözle görülür bir değişme veya ağrı hissedilmesi; bu sorunun altında ciddi bir problem yattığına işaret eder. Bu durum kas sertliği ve gerginliğine yol açabilen, hareketleri ve yüz ifadelerini etkileyen sorunlar olarak görülebilir. Özellikle beyinde yaşanan bir sorunun göstergesi veya Parkinson hastalığının erken belirtisi olabilir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalınması durumunda erken tanı koyulması oldukça kritik. Altta yatan Parkinson hastalığının ilk belirtisi blefarospazm olabilir veya beynin bazı bölgelerindeki lezyonların belirtisi de blefarospazm olabilir. Nörolojik muayene ve göz muayenesi ile iyi huylu ve kötü huylu blefarospazm ayırt edilir. Bu sebeple erken tanı için zamanında uzman bir doktora başvurulması çok önemlidir.

 20+20+20 KURALI

İlk olarak bilgisayar ekranını çok fazla kullananların 20 dakika çalışma 20 saniye ara vererek ve 20 metre yürüyerek dinlenme kuralına uyması gerekiyor. Ekran karşısında çalışanlar sıklıkla göz kırpmayı unutmamalıdır. Bilgisayar başındayken göz kırpmayı alışkanlık haline getirebilmek için en basit yöntem, bir sayfayı kapatıp diğerini açtığınızda göz kırpmayı alışkanlık haline getirmek olabilir. Yorgunlukta sanılandan daha ciddi bir faktördür. Böyle durumlarda uyku düzenini sağlamak ve evde bulunduğunuz süreçte gözlerinizi dinlendirmek sorunun çözümü için etkili olabilir. İlerleyen vakalarda uzmanlar, spazm geçiren kasları zayıflatmak için botoks (botulinum toksini) enjeksiyonları kullanmayı veya göz kapağının seğirmesine neden olan orbikularis kasına ameliyatla müdahaleyi öneriyoruz. Blefarospazmın kronik bir rahatsızlık olduğunu ve kendiliğinden düzelmesi ya da uygulanacak tek bir tedavi ile yok edilmesinin, ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı için doktorunuz önerdiği tedaviye sadık kalmanız da kaliteli görüş için çok önemlidir.

Mart 2024

Gözde taş nasıl tedavi edilir?

Vücutta taş yalnızca böbrekte veya safra kesesinde oluşuyor sanmayın. Gözlerde oluşan yanma, batma veya kaşıntının sebebi gözünüzdeki taş olabilir.

Vücutta taş yalnızca böbrekte veya safra kesesinde oluşuyor sanmayın. Gözlerde oluşan yanma, batma veya kaşıntının sebebi gözünüzdeki taş olabilir. Her 10 kişiden 1’inde görülen göz taşı; düzensiz uyku, sigara ve alkol kullanımı, yetersiz su ve meyve tüketimiyle beraber gelişebiliyor. Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Fatih Atmaca, “Göz taşı temizlenmediğinde; göz dokusunda oluşan kronik tahriş ile enfeksiyona zemin hazırlar. Temizlenmeyen taş aynı zamanda kornea çiziklerine de neden olabilir” diyerek göz taşı ile ilgili uyarılar ve önerilerde bulundu.
Göz taşı nedir?
Vücudumuzda taş oluşumu böbreklerde ve safra kesesinde olabildiği gibi gözlerimizde de olabilir. Göz taşı her yaşta görülebilmekle beraber; ilerleyen yaşlarda göz taşına daha sık rastlanmaktadır. Göz taşının tıp dilindeki adı ‘’konkresyon’’dur. Konkresyon, genellikle kalsiyum ve lökosit birikintileri içerir. Çoğunlukla düzensiz beslenenlerde, sigara ve alkol kullananlarda, şeker hastalığı olanlarda, konjonktivit gibi kronik göz enfeksiyonu olanlarda, blefarit (göz kapağı iltihabı) gibi tekrarlayan göz kapağı enfeksiyonu olanlarda; trahom hastalarında, gözyaşı fonksiyon bozukluğu olanlarda, kişinin göz kapağındaki yağ bezlerinin iyi çalışmadığı durumlarda ve kuru göz hastalığında göz taşına rastlanmaktadır.
Hastalığın bulguları nelerdir?
Gözlerde yanma, batma, kızarıklık, kaşıntı, göz içerisinde yabancı cisim hissi, gözleri sık ovalama isteği ve göz kapaklarında şişlik gibi bulgular göz taşı hastalarında sıkça karşımıza çıkan belirtilerdendir. Hastalığın teşhisi için detaylı göz muayenesi çok önemlidir. Muayene esnasında da göz kapaklarının iç kısmını detaylı bir şekilde kontrol etmek gerekmektedir. Bunun için muayene esnasında hastanın göz kapakları çevrilerek detaylı bir şekilde gözün iç kısımlarına bakmak lazım. Muayene esnasında tespit edilen göz taşları herhangi bir ameliyat, cerrahi bir ameliyat gerektirmeden, özel bir aparat ile gözlerden temizlenir.
Nasıl tedavi edilir?
Gözlerinde batma, yanma, kızarıklık gibi şikayetlerle gelen hastalara kimi zaman suni göz yaşı tedavisi uygulanmaktadır. Ancak hastalar uzun süre suni göz yaşı kullanmasına rağmen, gözündeki şikayetlerin geçmediğinden yakınmaktadır. Böyle hastaları detaylı bir şekilde muayene ettiğimizde gözünün iç kısımlarındaki taşları görebilmekteyiz. Taşları temizleyip, uygun göz damlaları ile hastanın tedavisi tamamlanır. Tedaviden sonra hastalar mevcut şikayetlerinden tamamen kurtulmaktadır. Hasta tedavi edilmezse batma, yanma, kızarıklık vb. şikayetler kendi kendine düzelmez ve hastalık kronik bir hal alır. Göz taşı temizlenmediğinde; göz dokusunda oluşan kronik tahriş ile enfeksiyona zemin hazırlar. Temizlenmeyen taş aynı zamanda kornea çiziklerine de neden olabilir.
Göz taşı oluşumuna karşı nasıl beslenmeli?
Yeteri kadar sıvı almayanlarda, sigara kullananlarda, uyku düzensizliği olanlarda ve meyve tüketmeyenlerde göz taşının daha sık görüldüğünü söyleyen Yrd. Doç. Dr. Fatih Atmaca, “Göz taşı oluşumunu önlemek için düzenli uyuyun, düzgün beslenin ve bol bol su için. Klimalı ortamlarda fazla bulunmamak, içerisinde bulunulan mekanı sık sık havalandırmak, fazla aydınlatılmış ortamlarda uzun süre kalmamak, ekran veya cep telefonu karşısında saatlerce vakit geçirmemek; hem göz taşı oluşumuna tedbir olacak, hem de göz sağlığını korumaya yardımcı olacaktır. Her akşam, yatmadan önce 10 dakika, göz kapaklarına papatya çayı ile nemlendirilmiş pamuk uygulayarak gözlerin arınmasını ve dinlenmesini sağlayabilirsiniz” dedi.

Kasım 2023

Kirpik Dibi İltihabı

Kirpik dibi iltihabı ya da tıbbi ismi ile blefarit çok sık görülen bir durumdur. Hasta konforunu bozan, kızarık kirpik diplerine ve yanma batma gibi belirtilere neden olur.

Kirpik dibi iltihabı tedavisi oldukça güçtür. Kronik bir durumdur. Tam tedavi edilmesi mümkün olmasa da düzenli tedavi ile sakinleşir, belirtiler azalır. Kirpik dibi dediğimiz alan göz kapağının kenarıdır. Bu bölgede önde deri ile arkadan gelen konjunktiva mukozası birleşir. Kirpikler buradan çıkarlar. Ayrıca bu bölgede uçları yani gözenekleri bulunan meibomian bezler bulunur. Bu bezlerin salgıladıkları yağ salgısı göz yüzeyini kayganlaştırıp ve göz yaşının buharlaşmasını yavaşlatır. Kirpik dibi iltihabı bu bölgedeki sorunların ortak adıdır. Ayrıca demodex adı verilen ve bu bölgede yaşayan mikroskobik parazitlerde bu iltihabı artıran canlılardır.

Kirpik dibi iltihabının çeşitli tipleri vardır. Kirpik diplerinin kepeklenmesi ve kirpik dökülmesi ağırlıklı giden seboreik form, göz kapaklarının içinde yer alan meibomian bezlerin iyi çalışmadığı, yani göz yaşının yağ tabakasının salgılanmasının bozulduğu türleri de vardır. Kirpik dibi iltihabı olarak adlandırılan bu durumlar bir birilerinden farklı belirtiler verebilirler. Genelde ortak noktaları, göz yüzeyinin yeterince ıslanmasının engellenmesi ve kirpik dibi iltihabına bağlı göz kuruluğunun ortaya çıkmasıdır.

Kirpik dibi iltihabının belirtileri nelerdir?

Kirpik dibi iltihabının belirtileri arasında göz kuruluğu nedeniyle ortaya çıkan yanma,

  • Batma,
  • Kum kaçmış hissi,
  • Sulanma,
  • Göz kızarması,
  • Göz yaşarma sayılabilir

Ayrıca kirpik dibi iltihabına bağlı olarak gözlerde ağrı, kapaklarda şişlik, kapaklarda dolgunluk, kızarıklık kirpik diplerinde kepekler oluşması, kirpik dibi kaşıntısı, kirpik kaybı, kirpiklerde beyazlanma sayılabilir. Özellikle meibomian bezlerin iyi çalışmadığı meibomian bez disfonksiyonu denilen kirpik dibi iltihabı durumu, genç bireylerin ve bilgisayarda çalışanların yaşadığı yanma batma sulanma göz yorgunluğunun en temel sebebidir.

Bu bezlerin salgısı göz kuruluğu açısından çok önemlidir, çünkü kirpik dibi iltihabında, bu bezlerin uçları tıkanmakta salgıları ve yeterince olmadığında gözyaşı hızla buharlaşarak göz yüzeyi kurur ve ayrıca kayganlıkta kaybolur. Hem de kuru yüzeyde kaymayan kapaklar göz yüzeyini tahriş ederek yanma batma sulanma şikayetlerini arttırırlar. Gözümüzün konforlu olması bu bezlerin salgılarının yeterince ve düzgün şekilde göz yüzeyini salgılanmasına bağlıdır. Bu bezlerin uçlarında oluşan tıkanıklıklar en basit haliyle göz kuruluğu şikayetlerini arttırıp yanma, batma, sulanma sebebi olurken tam tıkanan yağ bezleri arpacık yani şalazyon oluşmasına sebep olurlar.

Alt kapakta 20 üst kapakta 40 tane bulunan bu bezlerin yıllar içinde uçları tıklanarak tahrip olmaları durumunda ileri yaşta çok ciddiye göz kuruluğu şikayetleri ortaya çıkar.

Kirpik dibi iltihabı tedavisi?
Gözlerimizin sağlıklı ve konforlu olması için kirpik dibi bölgesinin temiz ve sağlıklı olması gereklidir. Sebepleri farklı olsa da temelde tüm kirpik dibi iltihaplarında ve meibomian bez problemlerinde benzer tedaviler uygulanır. Kortizon göz damlaları geçici rahatlık sağlasalar da asıl tedavide pek yerleri yoktur, kalıcı tedavi sağlamazlar ve çok ciddi yan etkileri vardır. Kirpik dibi iltihabının tedavisi meibomian bez ağızlarının açılmasına ve kirpik dibi bölgesinin temizlenmesine, ek olarak da varsa demodex parazitinin kontrol altın alınmasına dayanır. Kirpik dibinin iltihaptan kurtarılması için aynı dişlerimizin fırçalanması gibi bakıma ihtiyaçları vardır, çünkü yüzümüzü yıkarken bunların uçlarını çok temizlemek mümkün olmaz. Meibomian bezlerin düzgün çalışması ve kirpik dibi iltihabînın engellenmesi için yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz.

Kirpik dibi iltihabında ve meibomian bez disfonkisyonunda uygulanacaklar;

  • Isı uygulaması -kapakları ısıtmak ve yağ salgısını yumuşatmak,
  • Mekanik basınç – yumuşamış yağları baskı ile bez ağızlarından çıkarma,
  • Mekanik temizlik -çıkan kuru yağ tıkaçlarını ve kepekleri temizlemek,
  • Kimyasal temizlik – demodex parazitini öldürmek,
  • Göz yüzeyini kayganlaştırmak -göz yaşı damlalar.

İlk olarak meibomian bezlerin salgılarının kirpik dibine çıkabilmesi için uçlarının açık olması gerekmektedir, bu bölgeye gelen yağ salgısı çeşitli metabolik ve dış etkilerle kurumakta tıkaçlar oluşmaktadır.

Prof. Dr. Ahmet Akman

Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

Ekim 2023

Gözleriniz Şiş Uyanıyorsanız Dikkat!

Gözleriniz şiş şekilde uyanıyorsanız dikkat! Başta kalp ve damar hastalıkları olmak üzere pek çok hastalık, gözlerimizde yaşanan belirtiler ile teşhis edilebilir.

Gözlerdeki sabah şişkinliğinin kalp hastalığın bir belirtisi olabileceğiniz söyleyen Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, “Uyku anında vücutta en fazla göz kapaklarında ödem birikimi oluşabilir. Uyandığımızda ise gözlerimizde şişlik hissedebiliriz. Günün ilerleyen saatlerinde azalan bu şişlik gibi şikayetler gizli kalp hastalığının uyarıları olabilir” şeklinde konuştu. Gözlerimizdeki çoğu belirti vücudumuzdaki diğer hastalıklar hakkında bizlere işaretler vermektedir. Çoğu kişinin sağlık sorunlarının belirli bir ilerleyiş yaşamadan doktora gitmeyi tercih etmediğini hatırlatan Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, diyabetten hipertansiyona, damar değişikliklerinden pıhtı atımına kadar birçok hastalığın önüne geçmek için erken teşhisin önemini vurguladı.

ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARABİLİR
Düzenli muayene ile erken tespit edilen hastalıklarda tedavi şansının artar ve bu durum ölümcül hastalıklara karşı hayat kurtarır. Diyabet, hipertansiyon, kalp rahatsızlıkları gibi hastalıkların teşhisinde geç kalınması hastalığın ilerlemesine neden olmakta ve gözlerimizde tahribat oluşumuyla sonuçlanmaktadır. Bu durum görmenin azalmasına ve hatta kalıcı görme kayıpları ile sonuçlanabilmektedir.

GÖZLERDEKİ ŞİŞLİK GİZLİ KALP HASTALIĞININ HABERCİSİ OLABİLİR
Sabahları gözleriniz sürekli olarak şiş uyanıyorsanız, bu şişkinliğin sebebi kalp hastalığınız olabilir. Uyku anımızda başımız kalp hizasına gelmektedir. Uyku anında vücutta en fazla göz kapaklarında ödem birikimi oluşabilir. Uyandığımızda ise gözlerimizde şişlik hissedebiliriz. Günün ilerleyen saatlerinde azalan bu şişlik gibi şikayetler gizli kalp hastalığının uyarıları olabilir.

DİYABET GÖZ MUAYENESİ SIRASINDA TEŞHİS EDİLEBİLİR
Her iki göz veya tek gözde görmede yaşanan değişiklikler de diyabet ve hipertansiyona işaret eder. Gözlerde önemli ve kalıcı hasara neden olabilen diyabet göz dibi muayenesi ile erken teşhis edilebiliyor. Diyabet ve hipertansiyona bağlı olarak meydana gelen küçük damar tıkanıkları, çift görme gibi şikayetlere de neden olabiliyor. Kalp hastalıklarının en temel nedeni damar sertliği gelişimidir. Bu damar sertliği vücudumuzdaki bütün damarlarda gerçekleşebilir. Göz damarlarında gelişen sertlik veya göz damarlarında pıhtı oluşumu geçici görme bozukluklarına neden olabilmektedir. Kalp ritminde bozukluklar da göz damarlarına pıhtı atılması gibi sonuçlar doğurabilmektedir. Geçici görme kaybı yaşayan kişilerin kalp ve damar hastalıkları ile kalp ritim bozukluğu riski sebebiyle kontrolden geçmeleri önemlidir. Gözlerde yaşanan belirtilerin farkında olunması gerektiğini belirten Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, kalp ve damar hastalıkları kaynaklı gözde meydana gelebilecek belirtileri ise şu şekilde sıraladı: Kontrolsüz yüksek tansiyon göz toplardamarında tıkanıklıklara sebep olarak, merkez görüşte veya bir alanda görme bozukluğu oluşturabilir. Tıkalı damar alanında retinada kanamalar ve sarı noktada ödem gelişebilir. Yakın takip ve zamanında tedaviyle kalıcı görme hasarı en aza indirilir. Altta yatan sistemik hastalığın da tedavisi çok önem taşır. Tedavi ve yakın takiple retinada yeni kanayacak anormal damar gelişimi önlenir. Hastalığın ciddiyeti göz muayenesi ile tespit edilebilir.

BU GRUPTAKİ İNSANLAR KALP KRİZİ RİSKİ TAŞIR
Özellikle doğuştan gelen kolesterol yüksekliklerinde gözde iris etrafında beyazımsı halka oluşumu görülebilir. Bu gruptaki kişilerin kalp krizi riski açısından kolesterol düzeylerini takip ettirerek kalp sağlığı açısından uzman doktor takibinde olması önem taşır.”

Eylül 2023

Miyastenia Gravis Gözleri Etkiliyor

Göz kapağında düşme, çift görme, çiğneme ve yutma zorluğu miyastenia gravis hastalığının habercisi olabilir.

Tehlikeli ve ciddi kas güçsüzlüğü anlamına gelen ve sinirlerden kaslara ileti geçişini engelleyen ve nadir görülen miyastenia gravis hastalığının görülme sıklığı ülkeden ülkeye farklı olmakla birlikte ortalama 100.000 kişide 20 kadardır. Ülkemizde prevalans çalışması olmasa da görülme sıklığının Türkiye’de de benzer olduğu düşünülmektedir. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Nöroloji Derneği Nöromüsküler Hastalıklar Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. İhsan Şükrü Şengün, miyastenia gravis hakkında önemli bilgiler paylaştı.

Prof. Dr. İhsan Şükrü Şengün “Tüm istemli çizgili kaslar beyinden gelen ve periferik sinirlerle kaslara taşınan elektriksel uyarılar ile taşınır. Beyinden kastaki sinir ucuna kadar gelen uyarı, sinir ucundan sinir-kas kavşağı denilen aralığa asetilkolin denen uyarıcı maddenin salgılanmasına neden olur. Bu salgılanan asetilkolin daha sonra sinir-kas kavşağındaki kas membranı üzerinde bulunan asetilkolin reseptörlerine bağlanarak bu kanalların açılmasına ve kas hücresi içine sodyum iyonlarının girişine neden olur. Kas hücresine sodyum iyonlarının girmesi de kas hücresinin kasılma için gereken elektrik potansiyelinin üretilmesine yol açar. İmmün sistemin normalden farklı çalıştığı kişilerde immün sistem bu asetilkolin reseptörlerini kapatan, değiştiren ya da yok eden antikorlar salgılar. O zaman da kasın kasılması için gerekli olan elektrik potansiyelinin üretilmesinde sorun olur” dedi.

Göz kapağında düşme ve çift görme sık yaşanıyor
Hastaların büyük bölümünde hastalığın bu iki yakınma ile başladığını ve zamanla diğer kaslara ait yakınmaların ortaya çıktığını ifade eden Prof. Dr. Şengün “Bazı hastalarda diğer kaslar etkilenmez ve sadece gözle ilgili yakınmalar kalır. Bu durumda hastalık oküler miyasteni adını alır. Hastaların bir bölümünde ise çiğneme, yutma, konuşma ve solunum gibi bulber kaslara ait fonksiyonlar etkilenir. Bu hastalarda özellikle akşam yemeğinde çiğneme güçlüğü, yutma zorluğu, yutarken gıdaların nefes borusuna kaçması yaşanabilir. Uzun süreli konuşma sırasında konuşmanın bozulması ve kelimeleri yuvarlama gibi bulgulara ek olarak, yorulmakla ortaya çıkan nefes almada güçlük yakınmaları görülür. Bu yakınmalar bir hastada tek tek olabileceği gibi hepsinin bir kombinasyonu şeklinde de karşımıza çıkabilir. O zaman da bulber miyasteniden söz ederiz. Miyastenia gravis eğer kol ve bacak kaslarını etkilerse bedensel çalışma ile ortaya çıkan genel kas güçsüzlüğü yakınması ortaya çıkar. Miyatenia gravisin bu tipi ise jeneralize miyasteni olarak adlandırılır. Miyastenia gravis bir kişide yalnız oküler, yalnız bulber ya da jeneralize miyasteni şeklinde olabilse de genellikle bu klinik görünümlerin bir kombinasyonu şeklinde karşımıza çıkar” şeklinde açıkladı.

Hastalar nöroloji hekimine başvurmalı
Prof. Dr. Şengün “Miyastenia gravis bir sinir-kas kavşağı hastalığı olduğu için göz kapağında düşüklük, çift görme, yutma ve konuşma bozukluğu, bedensel faaliyetler sırasında ortaya çıkan güçsüzlük gibi yakınmaları olan hastaların bir nöroloji hakimine başvurmaları gerekir. Miyasteni tanısı koymadaki en temel unsur hastadaki klinik yakınmalardır. Buradaki can alıcı nokta ise sözü edilen yakınmaların yorulmakla ortaya çıkması ve dinlenmekle azalması ya da geçmesidir. İşinde yoğun bilgisayar kullanan kişilerde sürekli ekrana baktıkları için göz kapağında düşme ve çift görme sık görülür. Buna karşın öğretmenler gibi ders anlatmak için sürekli konuşmak zorunda kalan kişilerde ise öğleden sonra konuşmada bozulma daha sık görülür. Bu yakınmalarda bir nöroloğa başvuran hastada miyastenia gravis hastalığından kuşkulanıldığında kesin tanı için yorma testleri yanı sıra buz testi kolayca uygulanabilecek yöntemlerdir” dedi.

Etkili tedaviler var
Prof. Dr. İhsan Şükrü Şengün miyastenia gravis hastalığının tedavisi ile ilgili olarak “Öncelikle sinir-kas kavşağına salgılanan asetikolin adı verilen kimyasalın parçalanmasını engelleyen tedavi başlanır. Asıl tedavisi ise aşırı çalışan immün sistemin baskılanmasına yönelik verilecek olan bağışıklığı baskılayıcı tedavilerdir. Ancak hastaların tümü bu tedavilere tam yanıt vermeyebilir ve bazen araya giren enfeksiyonlar hastanın gidişatını bozabilir. Bağışıklık baskılayıcı tedavilere yanıt vermeyen hastalar için artık günümüzde oldukça etkili yeni tedavilerimiz de kolayca uygulayabileceğimiz yöntemlerdir” dedi.

Bazı tedavi, takviye ve maddelerin miyastenia gravisi kötüleştireceğinin altını çizen Prof. Dr. Şengün, özellikle son yıllarda estetik ve kilo verme alanlarında kullanımı oldukça yaygınlaşan botulinum toksin (botoks) uygulamasının miyastenia gravis hastalarında ölümcül sonuçlarının olabileceğini, bunun yanı sıra kas gevşeticiler ve takviye olarak alınan magnezyum ile bazı antibiyotiklerin miyastenik kötüleşmeye neden olabildiğini, bu nedenle hastaların doktorlarına danışmadan bir tedavi almamaları gerektiğini belirtti. Miyastenia gravisin yeni tanı yöntemleri ve tedaviler sayesinde artık rahat yönetilen bir hastalık olduğunu açıklayan Prof. Dr. İhsan Şükrü Şengün “Günümüzde sosyal medya aracılığı ile hastalıklar hakkındaki farkındalığın artması birçok hastada daha erken tanı konması ve tedaviye başlanmasını sağlamaktadır. Özellikle miyastenia gravis solunum fonksiyonunu bozabildiği için eskiden oldukça korkulan bir hastalık iken artık günümüzdeki tanı yöntemleri ve yeni tedaviler sayesinde daha rahat yönetilen bir hastalık halini almıştır” dedi.

Bu uyarılara dikkat
Miyastenia gravis bazı özellikleri ile diğer hastalıklardan farklıdır diyen Prof. Dr. İhsan Şükrü Şengün, özellikle sıcağın, miyastenik yakınmaların kötüleşmesine neden olduğunu açıkladı. Bu nedenle miyastenia gravisli hastaların hamam ya da sauna gibi çok sıcak ortamlara girmesinin sakıncalı olduğunu belirten Prof. Dr. Şengün “Ek olarak özellikle kadın hastaları etkileyen bir diğer konu ise adet dönemleridir. Adet dönemlerinde de miyastenik yakınmalar kötüleşebilir. Bu durumun hastalar tarafından bilinmesi, yakınmalardaki kötüleşmenin gerçek bir klinik kötüleşme ya da miyastenik kriz olmadığının anlaşılması açısından önemlidir. Bir başka konu da her tür enfeksiyonun miyastenik yakınmaları kötüleştirdiğidir. Bu nedenle enfeksiyonlardan olabildiğince kaçınmak, mevsim dönüşlerinde yaygın görülen enfeksiyonlar için aşılanmak önemlidir” dedi.

Ağustos 2023

Gözlerdeki 7 Yaz Riskine Dikkat!

Yaz, sıcağı bir yana pek çoğumuzu mutlu eder. Ama gözlerimizi de tehdit eder. Deniz, havuz, güneş ve yaz ile birlikte artan alerjik durumlar, göz sağlığımızı olumsuz olarak etkiler.

Deniz, kum, güneş… Bu üçlü yaz demek ve tabii aynı zamanda tatil de demek. Sorunsuz bir yaz geçirmek istiyorsanız özellikle göz sağlığınıza çok dikkat etmelisiniz çünkü yaz aylarında gözlerinizi pek çok tehlike bekler. Yaz aylarında dış etkenler bazı göz hastalıklarının oluşmasına bazılarının da şiddetinin artmasına neden olurlar. Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Acıbadem Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Özgül Altıntaş, “Yazın güneş ışınlarından deniz, havuz ve kumsala, bahçeden yeşil alanlara dek bazı yaz riskleri de çocukları gözlüyor. Alerjik reaksiyonlar, güneşten etkilenme, göze sinek, kum ve toz kaçması, yeterince temizlenmemiş veya kimyasaldan zengin havuz suyuna maruz kalmak derken birçok yaz tehlikesi çocukların gözlerinde önemli sorunlara yol açabiliyor. Bu nedenle çocuklarda yazın göz sağlığı açısından bazı kurallara dikkat edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde bazı basit hatalar ileride kalıcı göz hasarına neden olabiliyor” diyor. Prof. Dr. Özgül Altıntaş, yazın çocukların gözlerini tehdit eden etkenleri ve korunma yollarını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Yaz alerjenleri
Yazın havada daha fazla bulunan toz ve polenler alerjiyi tetikleyerek çocukların gözlerinde genellikle kanlanma, kaşıntı ve sulanmaya neden olur. Gözde alerji, bir maddeye / yiyeceğe / polene /ev akarına vb. şeye karşı vücudun bağışıklık sisteminin duyarlı olması nedeniyle gelişen aşırı tepkidir. Gözlerde kaşıntı, kanlanma, sulanma olur. Işığa karşı hassasiyet gelişir. Göz kapakları şişebilir. Alerji oluşmamasını sağlamanın en iyi yolu, alerjiye yol açan etkeni tespit ederek ondan mümkünse olabildiğince kaçınmaktır. Her alerjenden uzak kalmak mümkün değil. Dış mekanlarda havada uçan polen ve tozdan korunabilmek için geniş siperlikli şapka, güneş gözlüğü kullanılmalı. Soğuk kompres uygulayarak çocuk rahatlatılabilir ve oluşan ödemi ve kaşıntı ihtiyacını azaltabilirsiniz. Alerjinin şiddetine göre tedavinin şekli ve süresi göz hekimi tarafından belirlenir. Aksi halde çocuğun hayat konforu düşer. Gözlerini ovalama ve kaşıma gözlerde daha da artan kaşıntı ihtiyacına neden olur. Artan el-göz teması göz enfeksiyonlarının oluşumunda ve çoğalmasında önemli bir sebeptir. Bu sebeple gözlerimizi ovalamaktan kaçınmalıyız ve sık sık elimizi yıkamalıyız.

Göze ‘bir şey’ kaçması!
Dış mekanlarda daha fazla zaman geçirilen yaz aylarında çocukların gözüne kum, toz, sinek veya ot gibi yabancı cisimler girebilir. Bazen kendi kirpikleri de gözlerine kaçabilir. Bu durumlarda da çocukların gözlerinde kanlanma, sulanma, ışığa hassasiyet ve artan ovuşturma ihtiyacı olur. Plaj ve kırsal alanlarda bu risk artmaktadır. Gözlerine yabancı cisim kaçtığında yabancı cismi görebiliyorsak bir gözyaşı damlası damlatarak gözlerini yıkayabiliriz ve cismi sıvı ile yüzdürerek dışarı çıkmasını sağlayabiliriz. Bu durumda evde kalan eski damlalar kullanılmamalıdır. Ama göremiyorsak ve çocuğun şikayetleri devam ediyorsa yabancı cisim kapakların iç kısmına kaçmış veya göz yüzeyine saplanmış olabilir. Mutlaka bir göz doktoruna görünmemiz şart. Zira göz kapağı hareket ettikçe yabancı cisim saydam tabakayı (korneamızı) çizerek enfeksiyon kapmasına neden olabilir ve kalıcı hasara yol açabilir. Göz hekimi yabancı cismi gerekirse mikroskop altında çıkarmalı ve gerekli tedaviyi düzenlemelidir. Göze kaçan bir cisim değil bir kimyasal madde ise yapılacak en doğru şey varsa gözyaşı yoksa temiz bir su ile gözü yıkamak ve en kısa zamanda bir göz hekimine başvurmaktır.

Güneş ışınları
Uzun süre ultraviyole ışığa maruz kalmak çocuklarda ileride katarakt ve retina hastalıkları ile sonuçlanabilir. Bu nedenle güneşin yeryüzüne dik olarak ulaştığı saatlerde, özellikle 10:00 ile 16:00 arasında olabildiğince ışınlarından uzak kalınmalıdır. İlk bebeklik döneminde ağaç gölgelerinde geniş siperlikli şapka kullanımı ve pusetlerin tentesinin sağladığı koruma yeterli olacaktır. Çocuğunuzun güneşe gerek çıplak gözle, gerekse güneş gözlüğüyle doğrudan bakması da göz sağlığı açısından çok büyük risk. Bu nedenle böyle bir davranışta bulunduğunda nedenini açıklayarak bunun doğru bir hareket olmadığını anlamasını sağlayın.

Albenili ama kalitesiz güneş gözlüğü
Çocukların renkleri ya da çizgi film kahramanlarıyla süslü olması nedeniyle cazibesine kapılarak takmak istedikleri güneş gözlükleri eğer UV korumasına sahip değilse çok ciddi, kalıcı göz hasarına yol açabiliyor. 2 yaştan itibaren UV koruması yüzde 100 olan Solar sınıfı 2 ve 3 düzeyinde olan gözlükler kullanılmaya başlanabilir. Sertifikasını mutlaka görün. Güneş gözlüğünün çerçevesi esnek materyalden, camı kolay kırılmayan polikarbonat materyalden ve çatlamayan özellikte olan camlardan olmalı. Kolay kırılmayan materyalden olsa kesinlikle kırılmayacağı anlamına gelmez. Hareketli ortamlarda, diğer çocuklarla kalabalıkta oynadığı zamanlarda çıkartılması uygun olacaktır. Büyümekte olan çocuğun yüz şekline de uygun olmalı, hafif olmalı, buruna baskı yapmamalı, sapı uzun olup kulağını da rahatsız etmemelidir.

Deniz ve havuza gözlüksüz girmek
Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Özgül Altıntaş “Havuz kloru ve deniz tuzu gözlerde kızarıklık ya da tahrişler yapabiliyor. Bu nedenle denize ve havuza girerken çocukların yüzücü gözlükleri takması göz sağlığı açısından önemli. Yine de göze su kaçıyor ya da çocuğunuza yüzücü gözlüğü taktırmak mümkün olmuyorsa sudan çıkınca yüzünü ve gözlerini temiz su ile yıkamak gerekir” diyor.

Spor /oyun esnasında göze darbe
Yaz aylarında büyük çocuklarda açık havada yapılan spor çeşitleri de oldukça fazla. Bu sporlar sırasında gözlerine top, dirsek, el-tırnak çarpması gerçekleşebildiğinden her zaman dikkatli olmak gerekir. Bu şekildeki doğrudan travmalar gözün ciddi şekilde yaralanmasına, kornea çizilmelerine, retina yırtıklarına, göz içi kanamalarına ve ödemine neden olabilir. Önemsenmeyen bir darbe, o an fark edilmese de ilerleyen zamanda körlüğe yol açabilir. Yapılan spora göre önlemler alınmalıdır. Yüzücüler konjonktivitten korunmak için yüzücü gözlüğü kullanmalı ve havuzdan çıkınca gözlerini yıkamalıdır. Teniste ise hem UV koruyuculuğu olan hem de darbelere dayanıklı gözlük kullanılmalıdır. Yakın temas halinde yapılan sporlarda koruyucu darbelere dayanıklı bir spor gözlüğü takmak bu riskleri azaltmak açısından faydalıdır. Yalnız bu gözlükler kesinlikle kırılmaz değildir. Çok yakın sporlarda kullanılmaması daha uygun olacaktır.

 Klima
Yazın güneşli veya klimalı ortamlarda gözyaşı normalden fazla buharlaşarak gözde kuruma, batma ve yanmaya hatta göz yüzeyinin zarar görmesine yol açabildiğinden en basit önlem; gözlerimizi daha sık kırparak daha sık nemlendirmek. Klimalı ortamda havayı nemlendirici cihaz da kullanabilirsiniz. Bunlara rağmen sorun devam ederse göz hekimine danışarak suni gözyaşı damlası kullanabilirsiniz ancak yeterli gelmezse daha yoğun bir tedavi gerekebilir.

Temmuz 2023