Ünlü modaevi, Pierre Balmain’den Olivier Rousteing’in Kreatif Direktörlüğüne uzanan 80 yıllık mirasıyla yüksek modada lüksü yaşatmaya devam ediyor.
Kendi adını taşıyan modaevinin kurucusu Pierre Balmain 1914 yılında Saint-Jean-de-Maurienne, Fransa’da doğdu. Pierre, tasarımcı hayallerini gerçekleştirmeden çok önce, ilk yıllarını babasının perdeci mağazasında müşterilere yardım ederek ve kumaş işleyerek geçirdi. Pierre 1933 yılında mimarlık eğitimi almak üzere l’Ecole des Beaux-Arts’a kaydoldu, ancak buradaki zamanı kısa sürdü. Sadece bir yıl sonra, rafine couture estetiğiyle tanınan İngiliz tasarımcı Edward Molyneux’un yanında işe başladı. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Pierre’in sanatsal gelişimi, Fransız ordusunda ve hava kuvvetlerinde görev yaptığı beş yıl boyunca durdu. Savaşın ikinci yarısında Pierre, Lucien Lelong’un modaevinde çalıştı ve burada Christian Dior ile arkadaş oldu. İki genç tasarımcı yakınlaştı ve bir noktada birlikte iş yapmayı bile planladılar. Ancak bu gerçekleşmedi; Pierre ve Christian kariyerlerine bir yıl arayla başladılar ve günümüze uzanan köklü markalarının ilk adımlarını attılar.
Paris Panoraması…
Pierre Balmain, Ağustos 1944’te Paris özgürlüğüne kavuştuğunda sadece 30 yaşındaydı. Savaş sonrası, Balmain kendi couture evini kurmanın zamanının geldiğine karar verdi ve atölyesini kısa bir süre önce boşaltılan 44 Rue de François Premier’de – daha önce uzun işgal sırasında Naziler tarafından el konulmuş olan bir alanda – kurdu. Fransa, daha sonra Année Zero (Sıfırıncı Yıl) olarak adlandırılacak olan döneme giriyordu. Çok şey yok edildikten sonra, aniden çok şey yeniden başlamaya hazır görünüyordu. Müzik, edebiyat, tiyatro ve sinemada şaşırtıcı ve istisnai vizyonlar, o dönemin olağanüstü genç yetenekleri tarafından ileriye doğru itiliyor ve savaştan hemen sonra Paris’te başlayan ve sonrasında on yıllar boyunca devam eden bir yaratıcılık patlamasına yol açıyordu. Ancak özgürlüğüne kavuşmuş Paris değişikliklere, orijinal fikirlere ve daha iyi bir geleceğe aç olsa da şehir aynı zamanda kelimenin tam anlamıyla açlıktan ölüyordu. Birçok Parisli için karne, kıtlık, istikrarsızlık ve endişe dolayısıyla çok zor bir dönemdi. Buna rağmen tıpkı özgürleşen Fransa’nın diğer cesur yetenekleri gibi Pierre Balmain de gelecek güzel günlere dair iyimser bir güvenle doluydu.
Pierre Balmain Ekim 1945’te azmi, cüreti ve kendine özgü bakış açısıyla daha sonra Yeni Fransız Stili olarak adlandırılacak olağanüstü taze ve kadınsı bir vizyon ortaya koyan ilk koleksiyonunu çıkardı. Eşsizliği ile öne çıkan ve hemen popüler olan bu koleksiyon, Pierre Balmain’in Fransa’nın savaş sonrası tarihi moda rönesansından sorumlu bir avuç cesur tasarımcı arasında yer almasını sağladı ve onun tasarımları Paris’in modanın başkenti olarak kaldığını herkese açıkça göstermeye yardımcı oldu. Bu ilk başarılarına rağmen Pierre, tasarımının ve ilişkilerinin sınırlarını yerel alanın ötesine taşımak konusunda kararlıydı. İş ilişkileri kurmak ve etki alanını genişletmek için Avustralya ve Amerika Birleşik Devletleri’ne seyahat etti. Seyahatleri, Balmain’e bir marka statüsü kazandıran ve birçok Altın Hollywood ünlüsünün sadakatini kazanan yenilikçi bir stratejiydi. Sophia Loren, Katherine Hepburn, Brigitte Bardot ve Ava Gardner gibi ışıltılı yıldızlar Balmain elbiseleri giydi. Tayland Kraliçesi Sirikit 1960 yılında Amerika Birleşik Devletleri turu için bir Balmain eteği giydiğinde marka değerini önemli oranda katladı. Pierre hayatının geri kalanında şirketin başında kaldı ve her tasarımına damgasını vuran sade ama sofistike bir couture tarzı geliştirdi. Küçük belli çan etekler bu estetiği örnekleyerek Balmain markasının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Pierre karaciğer kanserine yakalandıktan sonra geride dünya modasına yön veren büyük bir miras bırakarak 1982 yılında hayata veda etti.